İsrail: Askerî Operasyonlardan İlhak ve Tehcir Projesine
Dünya Filistin’de şiddetin durması ve kalıcı siyasi süreçlerin başlaması gerektiğini konuşurken, İsrail hem Gazze Şeridi’nde hem de Batı Şeria’nın kuzeyinde—zaten işgal altında yaşayan—Filistin halkına karşı geniş çaplı askerî operasyonlarını sürdürüyor. Bu durum, doğrudan askeri kontrol altındaki bir halka karşı aşırı güç kullanımının hukuki ve ahlaki meşruiyetini sorgulayan temel soruları gündeme getiriyor. Zira uluslararası hukukta, bir devletin zaten işgal ettiği bir halka savaş ilan etmesini haklı gösterecek hiçbir gerekçe bulunmuyor. Buna rağmen İsrail, haklarından mahrum bırakılmış, kuşatma altında bir halkla değil, sanki bağımsız bir devletle savaşıyormuş gibi davranıyor.
Sınırsız Ev Baskınları ve Ayrım Gözetmeyen Gözaltılar
Geçen haftadan beri, Batı Şeria’nın kuzeyinde devam eden operasyonlar, evlerin zorla boşaltıldığı, eşyaların yağmalandığı ve sivillerin sistematik şekilde darp edildiği geniş kapsamlı bir askerî operasyonlar dönüşmüş durumda. Gözaltılar ve kötü muamele, yaşlı-genç, kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın uygulanıyor; herkes “güvenlik tehdidi” olarak görülüyor. Bu politika, açık bir toplu cezalandırma yaklaşımına işaret ediyor.
Artık bu uygulamalar “istisna” değil, Filistinlileri topraklarından uzaklaştırmayı hedefleyen yerleşik ve planlanmış bir stratejinin parçası. Bölgeler tamamen boşaltılıyor, sakinlerinin geri dönmesi engelleniyor. Bu tablo, uluslararası hukuku yok sayan ve 1948’den bu yana tekrarlanan zorunlu göç politikalarının güncel bir devamı niteliğinde.
İlhak… Siyasi Söylemin Aksine Sahada İlerlemiş Bir Proje
Batı’da bazı başkentler İsrail’in Batı Şeria’yı resmî olarak ilhak etmesine karşı çıksa da sahadaki gerçeklik farklı bir hikâye anlatıyor. İlhak, resmî olarak ilan edilmemiş olsa bile hızla ilerliyor. İsrail planından vazgeçmiş değil; aksine yerleşim genişletme, Yahudi yerleşimcilerin terörü, Filistin köylerinin boşaltılması ve yeni alanların kontrol altına alınmasıyla süreci adım adım uyguluyor.
Sadece son iki yılda İsrail, Batı Şeria'nın %16’sını fiilen el koyarak kontrol altına aldı. Buna ek olarak, ayrım duvarının arkasında kalan ve sahiplerinin erişemediği bir diğer %16’lık bölge de fiilen İsrail’in kontrolüne geçti. Böylece ilhak, “geri dönülmesi zor” bir fiili duruma dönüşmüş durumda. Bu projeye karşı en büyük engel ise ne ABD’nin ne de Avrupa’nın baskısı; doğrudan Filistin halkının direnişi ve varlığıdır.
İşgal Altındaki Bir Halka Karşı Açık Savaş… ve Derin Sessizlik
Bugün en temel soru şudur: Uluslararası toplum, işgal altında yaşayan milyonlarca sivile karşı açık bir savaş yürütülmesine nasıl göz yumabiliyor?
İsrail’in toplu gözaltılar, zorla yerinden etmeler, kuşatma, işkence ve toplu cezalandırma gibi uygulamaları; Batı’nın, Arap ülkelerinin sessizliğini ve ABD’nin koşulsuz desteğini arkasına alarak sürüyor. Pek çok ülkenin bu ihlalleri durdurmak için gerçek bir adım atmaması tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Fakat tüm bu baskılara rağmen Filistin halkı, toprağına bağlılığını koruyor. İnsan varlığının kendisi, İsrail’in stratejik projelerinin önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor.
Tehcir… Bir İhtimal Değil, Açık Bir Stratejik Hedef
Bugün sahadaki veriler, tehcirin İsrail politikalarında artık stratejik ve açık bir hedef haline geldiğini gösteriyor. Bu tespit duygusal bir değerlendirme değil; iki temel gerçeğe dayanıyor: İsrail, Batı Şeria’da, Kudüs’te veya Gazze’de bağımsız bir Filistin devleti istemiyor. İsrail liderleri yıllardır bunu açıkça ifade ediyor: Hedef, Filistin topraklarının tamamen kontrol altına alınmasıdır.
İsrail, nehir ile deniz arasındaki coğrafyada Filistinlilerin nüfus olarak çoğunlukta olmasıyla karşı karşıya. Bu durum, açık bir apartheid rejiminin sürdürülemez olduğu anlamına geliyor. Bu nedenle İsrail, kendi çıkarı açısından tek bir yol görüyor: Mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek veya zorla göç ettirmek, Toprağı sakinleri olmadan bir şekilde ele geçirmek. Bu nedenle tehcir, savaşın yan ürünü değil; tamamıyla siyasi bir projenin ana bileşenidir.
Arap ve Batı Siyasetinde Zorunlu Bir Yeniden Değerlendirme
Hem Arap dünyasında hem de Batı’da hâlâ bazı siyaset yapıcılar, İsrail'in bir gün geri çekilmeyi ve bağımsız bir Filistin devletini kabul edebileceğini varsayıyor. Ancak sahadaki gelişmeler bu varsayımı gerçekçi olmaktan çıkarıyor. İsrail, bugün “siyasi çözüm” değil, açık bir yerine geçme / kolonyal iskân projesi yürütüyor.
Bu nedenle mevcut yaklaşımların tamamen gözden geçirilmesi, İsrail’in bölgedeki demografik ve coğrafi düzeni kalıcı olarak değiştirme hedefiyle hareket ettiğini kabul eden yeni bir strateji geliştirilmesi gerekiyor.
Sonsöz: Kırılmayan Gerçek… Filistin Halkının Direnişi
Tüm baskılara, saldırılara ve tehcir girişimlerine rağmen, Filistin halkı İsrail’in hesaplayamadığı en büyük gerçek olarak ayakta duruyor. Gazze’de, Batı Şeria’da ve Kudüs’te süren varlık; ilhak ve tehcir projelerinin önündeki en sağlam duvarı oluşturuyor. Bu direnişin etkili bir siyasi güce dönüşmesi için ise ulusal birlik, uluslararası koordinasyon ve uzun vadeli bir stratejik vizyon artık zorunluluktur.