Muhalefet olmak ya da olamamak!
AK Parti hükümetinin dış politikası, özellikle Suriye üzerinde yürütmüş olduğu strateji ciddi anlamda elini yükseltti ve kamuoyunda oy yüzdesini arttırdı. Aslında burada muhalefetin kendisini yeniden yapılandırması, yeniden bir vizyon oluşturması gerekmektedir.
Zira gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gerekse AK Parti'nin dış politika üzerinden yürüttüğü insani ve omurgalı politikası, muhalefetin elindeki muhalefet etme malzemesini saf dışı bıraktı.
90'lı yıllarda laik zihniyetin Müslümanlar üzerinde oluşturmuş olduğu baskı ve yasaklardan beslenerek siyaset güden muhafazakar partiler, bir duruş ve dava etrafında bütünleşerek saf tutmuşlardı. Bu meyanda giderek artan bir büyüme oranıyla ülke siyasetinde çok önemli bir yer tutmuşlardı. Hassaten o dönemin Refah Partisi ve günümüzün Saadet Partisi, Milli Görüş hareketini siyasi arenada temsil ederek kamuoyunda büyük bir temettü görmüştü.
Ancak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde oluşturulan 6'lı masada yer almaları, gerek Saadet Parti gerekse muhafazakar kanadı oluşturan ya da oluşturduğunu iddia eden Gelecek Partisi ve Deva Partisi için büyük bir talihsizlik ve yanlış strateji belirlemesi olmuştur.
Varlık sebeplerini Türkiye siyasetinin genellikle mağdurları olmuş muhafazakar ve mütedeyyin kesimin sorunlarına yaslayan muhafazakar partiler, kurulduğu günden beri laiklik üzerinden muhafazakar mütedeyyin ve dindar vatandaşlara her türlü zulmü, yasak ve baskıyı reva görmüş CHP'nin kurduğu altılı masa etrafında bir araya gelmeleri, siyaseten ve iddia ettikleri değerler açısından büyük bir yanlış olmuştur.
Gelmiş olduğumuz noktadan bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yürütmüş olduğu Filistin-Suriye özelinde Ortadoğu politikası ve stratejisi tüm dünya tarafından takdir görmüş ve başarılı olmuştur. Dolayısıyla İslam coğrafyası üzerinden siyaset güden Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve Deva Partisi'nin ellerinde kullanacakları bir aparat kalmamış, siyasi söylemleri tükenmiştir.
İç politika açısından bakıldığında da altılı masada yer alarak CHP'nin güdümünde hareket ederek tabanını konsolide ettiği iddia ve söylemlerini bir anlamda tekzip etmiştir.
Öte yandan Suriye'deki YPG-PKK terör örgütlerinin varlığına son verme mücadelesi ve anbean bu mücadelenin sonuçlanarak ABD destekli Siyonist İsrail'in terör gücü PYD-YPG-PKK terör örgütlerinin çok yakında yok edilerek tasfiye edilmesi konusunda sona yaklaşılmıştır. Bu bağlamda sırtını terör örgütüne yasladığını iddia eden PKK'nın siyasi uzantısı DEM Parti içinde siyasi malzeme tükenmiştir.
Tüm muhalefetini ve politikasını Kürtlerin mağduriyeti üzerine bina eden ya da öyle olduğunu iddia eden DEM Parti, varlık gerekçesini kaybetmek üzeredir. Zira aslında varlık sebebi Kürt halkına değil İsrail ve ABD'ye hizmet olan PKK'nın bölge üzerinde uydu bir devlet kurmasına payandalıktan başka bir şey değildir.
Hal böyle olunca PKK ve PYD tehdidi ortadan kalktığında Kürt halkının üzerindeki tehdit ve baskılarda son bulacaktır. Bu son buluş Dem Parti’nin de Kürt kamuoyunda ciddi anlamda siyasi desteğini kaybetmesi anlamına gelmektedir.
Türkiye'de muhalefet partisi olmanın çok yanlış anlaşıldığı kanaatindeyim. Zira muhalefet etmeyi sadece iktidar partisini zor duruma düşürmek ve yaptığı her şeyi vatandaşa kötü göstermek olarak değerlendiren mevcut siyasi parti yöneticileri büyük bir yanlışın içindeler. Muhalefet böyle bir şey değil, muhalefet ülke gerçeklerini göz önünde bulundurarak vatandaşın daha iyi hizmet almasını sağlayacak projeleri iktidara göstermek, sunmak, iktidarın yanlışlarını yapıcı bir eleştiri ile gündeme getirmek ve bu konuda yapıcı bir dil ve yapıcı bir muhalefet sunmaktır.
Aksi halde hükümeti ve devletimizi yabancı ülkelere kötülemek, demokrasimizi aşağılamak ve şikayet etmek değildir. Bunun adı muhalefet değil olsa olsa gaflet, bir adım ötesi ihanettir.
Umar ve dilerim ki, siyasi gelişmelerden ulusal ve uluslararası konjektördeki üretilen politik doğrularından ve yanlışlarından ders çıkartılır ve milli bir muhalefet oluşturulması sağlanır. Bunun aksine gelişecek muhalefetin ne muhalefet partilerine ne de ülkemize hiçbir hayrının olmayacağı gibi bilakis zarar vereceği apaçık ortadadır.