Hem Yahudi, hem Mason, hem de Türkçü: Moiz Kohen

Türklük ile Türkçülük dama birbirine karıştırılır. Aralarında otomatik bir ilişki olduğu varsayılır. Herhangi biremek sarf etmeden Türkçü olununca Türk, Türk olununca Türkçü olunacakmış gibi hayalî bir denklem kurulur ki realitede geçerli olmaktan uzaktır.
Halbuki Türklük ile Türkçülük ayrı hadiselerdir. Nitekim Cumhuriyet döneminde Türkçülüğün öncülerinden sayılan ve Turan, Türklük, Türkçülük, Türkleştirme ve Kemalizm üzerine ciltlerce kitap kaleme aldığını gördüğünüz Munis Tekinalp’in Selanikli bir Yahudi, üstelik Yahudi bir hahamın oğlu olup asıl isminin MOİZ KOHEN olduğuna insanın inanası gelmez ama realite budur.
Bilmediğimiz başka bir nokta da, Yahudi Munis Tekinalp, nam-ı diğer Moiz Kohen’in Turan (1914), Büyük Türklük (1914), Türkçülük ve Pantürkizm (Almanca, 1915), Türkleştirme (1928), Kemalizm (1936) ve Türk Ruhu (1944) adlı buram buram sözde Türkçülük kokan kitapları yazmış ve Türkiye’de Türkçülüğün, özellikle Kemalizmin Ziya Gökalp’ten sonraki ideologluğunu yapmış olmasıdır. Onun Türkçülüğün en nitelikli dergisi Türk Yurdu’nun devamlı yazarlarından olduğunu söyleyeyim de lafı kestirmeden söylemiş olayım.
Yine de bazı söylenecekler var elbette.
Zavallı ülkem: Nihal Atsız ve Rıza Nur gibi gerçek Türkçüler susturulunca Türkçülük yapmak kimlere kalmış?
Yahudi hahamın oğlu ve bir başka hahamın kardeşi olan 1883 Selanik doğumlu Moiz Kohen İstanbul’da kaldığı yıllarda İttihatçılarca el üstünde tutulmuş, Türk Ocağı’nda defalarca konferans vermiş, Cumhuriyet devrinde de bütün bu gayretinin bedeli olarak 1945-50 yıllarında İstanbul Belediyesi Meclis Üyesi yapılarak dolgun bir maaşa bağlanmış, dahası, sıkı durun, Türk Dil Kurumu gibi Arapça ve Farsçaya savaş açmış bir kurum ile diğer bilimsel derneklerin üyeliklerine getirilmiştir.
Peki kendisi Türk olmuş mudur?
Sahi Türk olduğunu nereden anlamamız gerekirdi?
Türkçülük maskesiyle İslam düşmanlığı
1914’ten itibaren Türkiye’de yaşamış ve Tekin Alp ve Munis Tekinalp takma isimleri kullanmış bulunan Moiz Kohen 1961 yılında Fransa’nın Nice şehrinde öldüğü zaman Yahudi mezarlığına gömülecekti.
Hakkında müstakil bir kitap kaleme almış olan Jacob M. Landau “onun bir Yahudi mezarlığına gömülmesi, bu yurtsever Türk’ün, Tekinalp’ın atalarının dininde yaşayıp atalarının dininde öldüğüne dair kesin bir kanıttı” diye yazacaktı.
Yahudi Türkçü Moiz Kohen’in görüşleri ve 1936 gibi erken bir tarihte kaleme aldığı Kemalizm adlı kitap başta olmak üzere yayınları Türkiye’deki Selanik kökenli Türkçülüğün gelişmesini nasıl sağladığı, buna mukabil has ve yerli Türkçülüğün gelişmesinin önünde nasıl inatçı bir engel oluşturduğu noktasından değerlendirilmelidir.
Tek Parti devrinde Türk Dil Kurumu’nun üyesi yapılarak da maaş bağlanan Moiz Kohen’in Kemalizm adlı kitabı Türk Medeni Kanunu’nun önsözünde İslama alenen hakaret eden Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’a varıncaya kadar Cumhuriyetin kurucu elitini derinden etkilemiş ve Cumhuriyet devri Türkçülüğünün aslî rotasından sapmasında mühim bir rol oynamıştı. Öte yandan bu ateşli sözde Türk’ün faal bir Mason olduğunu bilmekte de fayda vardır.
Şimdi bu kafası da kendisi gibi karışık ve zihinleri karıştırmaya koşulmuş zatın görüşlerini öğrenince birilerinin Türkçülük maskesi altındaki İslamiyet düşmanlığını nasıl yayabildiğine hayret etmeyeceğinizden eminim.
Türklükten İslamiyeti soyalım!
Kazan kökenli Türkçülerden Yusuf Akçura Moiz Kohen’in Risal takma ismiyle kaleme aldığı bir yazıyı Türkçeye çevirmiş ama bir yandan onu Türkçülüğün öncülerinden diye takdim ederken ilginç bir şekilde yazının bir kısmını –utancından olsa gerek- sansürlemiştir. Atlanan paragraf esasen Moiz Kohen’in Türkçülükten neyi murad ettiğini açıklar mahiyettedir:
“Biz, evvelâ, vatanperverlik ile dîni birbirinden ayıracağız. Münevver dimâğlar, bu laikleştirme gayretimizi dikkate almalıdır; ki bu husûs, bu memleketin Müslüman olmıyan vatandaşlarının çok menfaatinedir. Avâmdan havâssa (halktan aydınlara) yükselen ve kör inanç ve hurâfe kaynağı olan dînî idealizm, yerini, havâstan avâma indiği için daha aklî ve daha şuûrlu olan millî idealizme bırakmaktadır. Bu sûretle, en korkunç taşkınlıkların müsebbibi olabilecek Şerîat tehlikesine sed çekmiş oluyoruz.” (Risal/Tekinalp 1912: 706)
Açıkça Müslümanlıktan soyulan ve topyekûn Avrupa medeniyetini benimsemeye götürecek bir milliyetçiliği tavsiye edenlerin fikirlerini okuyunca İslamsız milliyetçiliğe giden yolun nasıl döşendiğini yavaş yavaş görmeye başlarız.
Tam burada Alparslan Yasa beyin (eskiler onu Bilderberg kitabı ve Yesevizade takma adıyla tanır) derinliğine araştırmalarına dayanarak Moiz Kohen hakkında söylediklerine dikkat kesilelim:
“O zaman şu soru ortaya çıkıyor: Peki Türkler nasıl kendisi olacak? Moiz Kohen’in tavsiyesi şu: “Türk olmak istemeli ve atalara kadar gerilere çıkıp ideal bir hayatın ilhamını bizzat Türk ırkının beşiğinde arama cesaretine sahip olmalı. Haydi, Turan’a doğru gerilere! Türk ruhunun hakiki temayüllerini keşfetmek için, gerekirse, 4 asır, 10 asır, 40 asır geriye gidilecektir. Mazi ihya edilecek ve millî hayatın düsturları ondan çıkarılacaktır. Bunun açık ifadesi şudur: Müslümanlığı bırakın, Cahiliyet devrinize geri dönün!”
Soru şu: Türklerin İslamiyeti atlayıp İslam öncesi çağa gitmesi Haham oğlu bir Yahudiyi neden ilgilendirir ki? Onların derdi Kudüs’e dönmek ve büyük İsrail’i kurmak değil miydi? O halde Türklere Türkçülük pompalamasının sebebi ne ola?
Asıl mesele İslamı tasfiye
Moiz Kohen’e, nam-ı diğer Munis Tekinalp’e göre “Asıl mesele, bugünün ileri Avrupa medeniyetini benimsemektir. Bunda da gocunacak bir taraf yoktur; çünkü “Avrupa kültüründeki kıdem hakkı bizimdir.” Hititler de Türk olduğuna göre onlar Roma’yı, Roma da Avrupa’yı doğurmuştur. “Demek ki Avrupa medeniyetini benimsemekle hakikatte aslımıza dönmüş oluyoruz... Halbuki asırlarca, “kahrolası Şeriat” veya Türk kültürünü yok ederek onun yerine kaim olan İslam kültürü bizi Avrupa medeniyetini toptan benimsemekten, diğer tabirle Avrupa’ya asimile etmekten alıkoymuştu. Zaten bütün geriliklerimizin müsebbibi de “münhasıran” İslamdır.”
Munis Tekinalp adıyla kendisini kamufle eden Moiz Kohen’in şu ifadesine çokça rastlamamız tesadüf eseri değildir:
“Lozan Antlaşmasından sonra, İstiklal mücadelesi iç düşmana yöneldiği zaman, kafası ezilecek olan düşman, teokrasi (şeriat) olmuştur. Bu muzır zihniyet yüzündendir ki bütün Türk milleti, göze görünmez kafeslerin arkasında, Batı kültüründen uzak, kaynağı Arabistan çöllerinde bulunan ruhanî ve şer’î kanunların tesiri altında yaşamağa mecbur bulunuyordu.”
Nitekim bu dobra sözlü “Türkçü”ye göre “Kemalist inkılap, maziyi silip süpürecek” ve “Türk milleti için, İslamiyet bağının artık öldüğünü” ilan edecekti. (Bkz. Alparslan Yasa, Türkçü, Kemalist, Siyonist: Moiz Kohen, Derin Tarih, Ağustos 2018 eki.)
Türkçü geçinen ama İslam düşmanlığını Türkçülük diye pompalayan bu zihniyetin kazdığı kuyuya düşmemek için mutlaka uyanık olmamız gerekir. Sahte Türkçülerden aman ki kaçınasınız.
