Ateşkesin Şehidi: Salih El-Caferavi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Şehit tahtında Rabb’e gülümser

“Ah binlerce canım olsaydı” der…

Mümin bir kul ölüp de cennetindeki makamını görünce bir daha dünyaya gelmek istemezmiş; lakin şehitler müstesna. Onlar dünyaya tekrar be tekrar gelmeyi arzu edermiş. Zira o şehadetle varılan sürûr defaatle tadılmaya değermiş. 

Şehadet şerbetini duymayanımız yoktur. Hikâyesini bilmeyenler için anlatayım; Osmanlı’da savaşlarda yaralanan askerlerden iyileşme ümidi kalmayanlara zemzemle tatlandırılmış hekim mataralarındaki şerbetten sunulurmuş; şehadet telkiniyle ağızları tatlanarak içirilen bu şerbet şehadete yürürken dünyadan aldıkları son tat olurmuş. Lakin ben bambaşka bir şehadet şerbetiyle tatlandırayım kulaklarınızı;

Ermenilerin doğuda yaptığı katliamlar saymakla bitmez. O işkencelerden son anda kurtulan Erzurumlu Ali amca sürekli dilini dudağına götürürmüş. Onu görenler merak edip sorduğunda şöyle anlatmış başından geçenleri. “Ermeniler köyün bütün erkeklerini meydana toplayıp kaynar su dolu kazanlara atıyordu. O dehşet dolu manzaralara dayanamayanlardan bazıları oracıkta yüreği çatlayıp ölüyordu. Sıra bana geldi. Beni de bacağımdan asıp kazana indirmek üzerelerken askerlerin yetişmesiyle son anda kurtuldum; lakin dudağım bir nebze o kaynar suya değmişti. İşte o andan bana tarif edilmez bir tat kaldı. Şimdi seneler geçti, yaşlandım; ama o tadı unutamadım, hâlâ arar dururum.”

Maziden yüreğimizin derin sızısı Gazze’ye gelelim. Nice şanlı şerefli şehadet destanı yazıp da giden yiğitlere…

Tam da bugün şehadetinin sene-i devriyesinde tek başına Siyonistlere parmağıyla kafa tutan, kalplerine korku salan;

 “Yatağımda ölmekten korkuyorum. Allah yolunda dinim, vatanım ve mukeddesâtım için ölmekten korkmuyorum!” 

diye haykıran muazzez şehid Yahya Sinvar; bütün ailesi şehid dostu İsmail Haniyye ile cennette vuslata ermişti.

Gazze direnişinin öncüleriydi onlar; İsrail zindanlarının talebeleri…

7 Ekim 2023’ten beri durmaksızın devam eden soykırım, 10 Ekim 2025 itibariyle Mısır’da “Barış 2025” adıyla toplanan zirvede ABD, Katar, Mısır ve Türkiye’nin garantörlüğünde imzalanan ateşkes antlaşmasıyla sona erdi.

Seneler sonra ilk kez çocuklar bomba sesi duymadan uyuyacaktı. Şanlı Gazze Direnişi’nin sesi gazeteci Salih El-Caferavi de  ilk defa sevinçle, pırıl pırıl ümit dağıtırken göründü ekranlarda. “Özgürlük bekleyenler! Ateşkese varıldı ey millet!” diye haykırdı. Lakin tam 2 gün sonra  28 yaşındaki genç gazetecinin sesi İsrailli çeteler tarafından 7 hain kurşunla kısıldı. 732 gün vazifesinin hakkını veren, Gazze’nin sesini duyuran Salih’in sevinç çığlığına  mütebessim çehresine,  izzetli duruşuna tahammül edemedi hainler!

“Acıyı her ayrıntısıyla yaşadım, acıyı ve kaybı defalarca tattım; buna rağmen gerçeği çarpıtmadan ve saptırmadan olduğu gibi aktarmaktan hiçbir zaman vazgeçmedim” diyen, Gazze’de katledilen 238 gazeteciden biri olan  Enes El-Şerif gibi o da susturulmuştu işte. 

Ve bir baba..

Nasıl bir nasip ve şereftir bu ey Ebu Salih! Bir evladın şehadete yürürken diğer yavrun ertesi gün İsrail zindanlarından âzâd oluyordu. Sevinç ve hüznün daha yakıcısı olabilir miydi? 

“Selam olsun sana Salih’im” diyordun; acıyla dolu kalbinden taşan gözyaşların dökülüp yüreğimize dolarken “Sen hep şehid olmak istedin babacığım. Ve şehadete nail oldun. Şehadetin kutlu olsun yavrum…” 

 Hapisten harap ve bitkin bir vaziyette çıkan abin Naci El-Caferavi; sana son bir defa sarılamadan toprağı öpüyor; İsrail’in zindanlarında ölüme gıptayla bakan mahkumların kurtulması için dua etmeye davet ediyordu bizleri.

İsrail’in takibi ve tehditi altında vazifesini bir an olsun aksatmadı Salih. Yaşadığı bir hatırayı şöyle anlatıyordu:

“Bir gün beni özel bir numara aradı. Onlar (Siyonistler) genellikle özel veya bilinmeyen numaradan ararlar. Onların olduğunu tahmin etmiştim. Telefonu açtım, o an çarşıda yürüyordum. Telefonu açınca bana “Selam Salih” dedi.  Ben de “Buyurun” dedim. “Çarşının durumu nasıl? Çarşıyı beğeniyor musun?” dedi. Ona dedim ki: “Ne yani lafı beni izlediğine beni gördüğüne getirmeye mi çalışıyorsun?” .” Evet, şu an seni izliyoruz“ dedi. “İzleyebilirsiniz; gayet  normal. Beni hangi İHA’dan, hangi keşif uçağından izliyorsunuz?”

 Dedi ki: “Salih sen bu sosyal medyada yaptıklarından vazgeçmeyecek misin?” Dedim ki: “Ben sosyal medyada ne yapıyormuşum?”

“Sen direnişe destek veriyorsun, insanları bize karşı kışkırtıyorsun, üstelik yalan haber paylaşıyorsun.”

 Dedim ki: “Ben mi yalan haber paylaşıyorum. Ben gazeteciyim; siz bir yeri bombalıyorsunuz ben de gidip çekim yapıyorum. Yalan haber bunun neresinde?”

“Yok, yok sen sosyal medyada ne yaptığını gayet iyi biliyorsun. Direnişe destek oluyorsun” dedi. Çarşının ortasında durdum. Sonra biraz bekledi ve dedi ki:” Salih sen bizi çok yordun.”. bunu dedikten sonra sustu; ben de “tamam” deyip kapattım. 

Evet, duruşuyla sempatisiyle onları çok rahatsız etmişti etmesine ya Salih’in sitemi esas bizeydi;

“Bunca yaşanılanlara rağmen boykot etmeyenlere, sessizce durup bekleyenlere yazıklar olsun! Bu soykırım projesidir. Bizi yok etmek istiyorlar. Yanmış vaziyette insanlar, başları koparılmış çocuklar var! Yetmez mi, daha ne bekliyorsunuz? Sessizliğiniz savaştan daha ağır!” 

Ve devam ediyordu vasiyetine;

“Daima direnişle beraber olun. Direnişi tek başına yalnız bırakmayın; çünkü izzetimiz, şerefimiz ve hürriyetimiz bu direnişin içindedir. Eğer biz direnişi bırakırsak kimse gelip direnişin yanında durmayacaktır. Sakın direnişi bırakmayın! Gazze ve Filistin’i unutmayın!”

Hayalleri vardı Salih’in vurdular. Hakikati haykıran sesi vardı susturdular. O canını Allah yolunda feda ederken fani zevklere bedel ebedi saadete namzet gülümseyerek “ Elhamdülillah! Daim elhamdülillah” kelimeleriyle veda etti dünya yurduna… 

Güle güle şehid-i cemil, kalbin dünyanın dört bir yanında atmaya devam edecek…

    17 Ekim 2025/ Adıyaman