Toplumsal Duyarsızlık: Eylemlerimiz Kim Olduğumuzun Göstergesidir

Bolu Kartalkaya’da bir otelde çıkan yangında 76 kişi yaşamını yitirdi. Bu korkunç trajedi, yalnızca hayatını kaybedenler ve geride kalan yakınları için değil, toplumun tümü için bir sınav niteliğindeydi. Ancak ertesi sabah yanı başındaki kayak pistlerinde insanların kayak yapmaya devam ettiği haberi, toplum olarak ahlaki duruşumuzun ve duyarlılığımızın sorgulanmasını kaçınılmaz hale getirdi.
Duyarsızlık, günümüz toplumlarının en büyük ahlaki krizlerinden biridir. Bireysel yaşamlarımızda kendi çıkarlarımızı ön planda tutma eğilimi, bizi başkalarının acılarına kayıtsız hale getiriyor. Sosyolojik açıdan bu durum, bireylerin giderek yalnızlaştığı ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışının normalleştiği bir toplum yapısının sonucudur. Peki bu nasıl mümkün oldu?
Teknolojinin yükselişi, sosyal medyanın anlık ve yüzeysel duyarlılık alanları yaratması, gerçek empati kurmamızın önüne geçti. Örneğin, yangın sonrası sosyal medyaplatformlarında yayılan “üzücü” mesajların arasında birkaç saat sonra kayak pistinden paylaşılan “keyifli” görüntüler vardı. Jean-Paul Sartre’ın dediği gibi, “Eylemlerimiz, kim olduğumuzun bir göstergesidir.” Bu eylemler yalnızca bireylerin duyarsızlığını değil, toplumsal ahlakımızın erozyona uğradığını da gösteriyor.
Öte yandan, bu olay, toplumsal dayanışmanın ve kolektif sorumluluğun nasıl zayıfladığını gözler önüne seriyor. Toplumun erdemi, bireylerin yalnızca kendileri için değil, başkaları için de sorumluluk almayı seçmeleriyle gelişir. Ancak, çoğumuz acı ve kayıplar karşısında yalnızca seyirci olmayı tercih ediyoruz.
Bu noktada Türk Toplumu olarak astrolojik haritamız yazık ki çok da iç açıcı değil. Zira halkı temsil eden ay ikizler burcunda ve bizler olaylar karşısında yalnızca çok kısatepkiler verip başka bir ana kolayca geçiyoruz. Çabuk ve yüzeysel kalan bilginin peşindeyiz.
Tüm bunları medya, yönetimdeki kişiler de daha çok pompalar durumda. Anlık haberler gündemimizi değiştirdiği gibi eylemlerimizde de bir kalıcılık yok . Çok çabuk unuttuğumuz ortada.
Sonuç olarak; Bu yangın, yalnızca fiziksel bir trajedi değil, aynı zamanda toplumsal duyarlılığın ve ahlaki değerlerin alevler arasında yok oluşunu da temsil ediyor. Bu gibi olaylar, bireylerin ve toplumun ahlaki bir hesaplaşma yapmasını zorunlu kılıyor.
Empati yitiminin yerini vicdan, duyarsızlığın yerini sorumluluk almalıdır. Sartre’ın söylediği gibi, “Özgürlük bir sorumluluktur, aksi halde yalnızca boş bir haktır.” Busorumluluğu üstlenmediğimiz sürece hem bireysel hem de toplumsal varlığımızı sorgulamak zorunda kalacağız.