Ortadoğu’nun Kaderi: Gazze Müzakere Masasında Stratejik Görüşmeler
Hamas ile Trump yönetimi arasında bir süredir konuşulan Barış Anlaşması,, bölgedeki diplomatik dengeleri yeniden şekillendirecek bir dönemin habercisi. Anlaşmanın detayları, insani yardımların hızlandırılmasından esir değişimine, ateşkes garantilerinden yeniden yapılandırma planlarına kadar uzanıyor. Trump’ın sunduğu anlaşma çerçevesi,, ABD’nin garantör rolünü ön plana çıkarırken, Hamas da kendi halkının çıkarlarını korumak için masada güçlü bir şekilde yer alıyor. Bu süreç, kısa vadede çatışmaların durması için kritik bir fırsat sunuyor; uzun vadede ise taraflar arasındaki güvenin inşası, Gazze’de sürdürülebilir barışın temelini oluşturacağı öngörülüyor.. Türkiye gibi bölgesel aktörlerin devrede olması ise anlaşmanın hem meşruiyetini hem de etkinliğini artıracaktır..
Son günlerde Gazze için Katar ev sahipliğinde bir müzakere masası kurulacağına dair haberler, yalnızca siyasetin gündemini değil, milyonlarca insanın yüreğini de ısıtan bir gelişme oldu. Yıllardır acının, yıkımın ve umutsuzluğun adresi haline gelen bu topraklarda bugün hâlâ bir umut var: masaya oturmak. Çünkü masaya oturmak demek, silahların sustuğu, sözlerin konuştuğu, insanların geleceğe dair hayaller kurabildiği bir dünyanın kapısını aralamak demek.
Gazze bugün, bir coğrafya bir toprak parçası olmaktan çok bir insanlık, masumiyet sınavı. Yıkılan evler, kararan sokaklar, hastanelerin dahi çalışamaz duruma geldiği bir yaşam mücadelesi… Yine de tüm bu yıkım arasında hâlâ dimdik duran bir gerçek var: Gazze’nin Özgürlüğü! Zira ateşkes, artık siyasi bir pazarlık değil, acilen yapılması gereken insani bir zorunluluk. Çocukların sağlığına kavuşması, gıda ve erzağa erişebilmesi, okula gidebilmesi, hastaların tedavi edilebilmesi, insanların evlerinde huzur içinde uyuyabilmesi için bile bu masa kurulmak zorunda.
Peki, Bu Tarihi Masada Kimler Yer Alacak?
Hamas, Filistin Yönetimi, İsrail, ABD, Katar, Mısır, Türkiye, AB ve belki de BM… Her aktör kendi çıkarını gözetiyor gibi görünebilir, ama aslında hepsinin ortak bir sorumluluğu var: savaşı durdurmak. İşte bu yüzden bu masa sadece tarafların değil, tüm insanlığın masası olmalıdır. . Bu masa, tarihin önüne koyduğu büyük bir sınavdır ve başarıya ulaşması gerekmektedir.
Türkiye bu süreçte çok özel bir yere sahip. Çünkü hem Batı dünyasıyla hem de bölgedeki aktörlerle rahatça konuşabilen, güven tesis edebilen ender ülkelerden biri. Bugüne değin üstlendiği arabuluculuk çalışmalarıyla “adil ve insancıl bir denge” sağlayabileceğini gösterdi. Dolayısıyla Türkiye, bu müzakere masasında sadece diplomatik bir aktör değil, aynı zamanda vicdanın ve hukukun sesi haline gelecektir. Gazze’nin yeniden inşası, insani yardımların ulaştırılması, kalıcı barış mekanizmalarının kurulması noktasında Türkiye’nin katkısı belirleyici bir unsur olacaktır.
Güven, Adalet ve Kalıcı Çözüm
Evet, barış müzakeresindeki en büyük zorluk taraflar arasındaki güvensizlik. Fakat bu defa masanın dili ve rengi farklı olabilir. Çünkü artık sadece belli devletler değil, uluslararası kamuoyu da barışı ciddi anlamda talep ediyor. Dünyanın dört bir yanında her dilden ve dinden yüz binlerce insan sokaklara çıkarak “Yeter artık” dedi. Bu ses artık devlet liderlerinin kulaklarını tıkayamayacağı kadar güçlü. Eğer bu masa kalıcı bir çözüm getirecekse, bu ancak adalet ve güvenle mümkün.
Bunun içinse adalet temelinde Filistinlilerin haklarının tanınması, ablukanın kalkması, özgürlük ve onurun güvence altına alınması şart. Ayrıca güven ve garantörlük kapsamında İsrail’in saldırılarının durması, garantör ülkelerin devreye girmesi son derece önemli.
Tarih Ne Söylüyor?
Tarih bize hep şunu öğretir: En kanlı çatışmalar bile bir gün masada son bulur. Kuzey İrlanda, Balkanlar, Güney Afrika… Hepsi yıllarca süren acıların ardından barışa kavuştu. Bu durum Gazze için de mümkündür. Elbette kolay olmayacak, elbette sancılı olacak. Ama unutmayalım, barışın en küçük ihtimali bile savaşın en büyük gerçeğinden değerlidir.
Bununla birlikte tarih bize, hiçbir çatışmanın sonsuza kadar sürmediğini, en derin acıların bile sonunda bir uzlaşma zemini arayışına dönüştüğünü öğretir. Örnek olarak Oslo süreci, Camp David görüşmeleri ya da Mavi Marmara sonrası atılan diplomatik adımlar verilebilir. Bu örnekler bize diplomatik müzakere masasının, savaş meydanından daha kalıcı çözümler sunduğunu hatırlatıyor. Gazze için kurulacak müzakere masası da işte bu tarihsel birikimin yeni bir halkası olabilir.
Gazze’nin Yeniden Doğuşu
Gazze için planan barış masasının açabileceği en büyük kapı, Gazze’nin yeniden inşasıdır. Neredeyse tamamı yıkılan yerlerin onarılması, başta çocukların gıda ve sağlığına ulaşması, eğitime geri dönmesi, ekonominin ve alt yapının ayağa kalkması… Bu sadece Gazze halkı için değil, tüm bölge için yeni bir başlangıç olabilir. Maalesef ki Ortadoğu yıllardır çatışmalarla anılıyor. Oysa barış, bu bölgeyi ticaretin, kültürün ve refahın merkezi haline getirebilir. Türkiye’nin öncülüğüyle kurulacak uluslararası işbirliği, Gazze’yi bir yıkım coğrafyasından, yeniden doğuşun sembolüne çevirebilir.
Masaya İnançla Bakmak
Yıllar sonra bugün önümüzde önemli bir fırsat var. Gazze için kurulacak müzakere masası, belki de onlarca yıldır özlenen barışın ilk adımı olabilir. Bu süreçte herkesin çeşitli sorumluluğu var: Liderlerin, devletlerin, toplumların ve en çok da bizlerin. Zira barış yalnızca politikacılar arasında yapılan anlaşmalardan ibaret değil; barış, halkların yüreğinde yeşeren bir umut ışığıdır.
Ve şimdi Gazze’de barış için masa kuruluyor. Belki ilk defa, bu masaya inançla bakabiliriz. Eğer adalet ve güven üzerine kurulursa, bu masa tarihe “kaçırılmış bir fırsat” olarak değil, “yeni bir başlangıç” olarak geçecektir. Ve belki o gün geldiğinde Gazze’den yükselen ses artık siren değil, çocukların kahkahası olacaktır.