Küçüklerin Mezarı Yüreklere Sığar mı ?
I
Kimi araştırmalarda bazı isimlerin mezarlarını yerinde görmek gerekir. İstanbul'da Edirne Kapı, Karaca Ahmed, Eyyüp Sultan Kabristanı misali. Adres elbette mezarlıklardır, dünyadan göçenler için.
Ünlü bir yazar, şair, devlet adamı, eğitimci, ardından iz bırakanlar...
Bunu biliyoruz da " Çocuklar küçük kurşunla mı vurulur, Anne?" Diyen çocukla, " Ölünce cennette bol ekmek yiyeceğim, değil mi anne? " Sorusunu soran çocuğa, nasıl cevap verecek, anneler?
Bu manzaraya bakıp, bir söz söylemeyenler..
"Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın." Şeklinde düşünenler.
II
Irk birlikteliğini, inanç birlikteliğinden üstün sayanlar...
Kendi kavmine yapılan zulmü, görmezlikten gelenler...
İnsan olma vasfını kaybedenlere karşı ne denilebilir?
Una, suya muhtaç bırakılan insan, düşünülebilir mi, bu çağda?
Bazen küçük mezarlar vardır, göze çarpan.
Mezar taşı yazısız taze mezarlar.
Yaşayacak ömrü kısa olan çocuklar.
Bir mezara sahip olmakla övünmeli, ne kadar acı duysa da anneler, babalar.
Peki yıktırılan yapıların enkazında kalanlar?
Bombalanan köylerde, ilçelerde, şehirlerde âilece yok edilenler...
Açlıktan, susuzluktan ölenler...
III
Çocuklarının mezarları olanlar sevinmelidir.
Onlar, çocuklarını doktora götürmüşlerdir.
Tedavî yolları tükenmiştir.
Nihayetinde veren almıştır.
Çağın vahşetinde hayattan koparılan çocuklar için ne demeli?..
Evinde beslediği hayvanı için her şeyi yapanlar!..
Açlıktan, susuzluktan bir deri bir kemik kalan çocuklar için ne düşünürler?..
IV
Şehri inşâ eden insanın
hayatına bir değer verilmeyince şehirler ölür, küçük çocuklar gibi, sessiz sedasız.
Şehirlere ağlamamak elde mi?
Yıktırılıp harap edilen şehirlere ağlayışımıza anlam veremeyenlerin hayatları mana taşır mı?
Yaşlısı, hastası, engellisi, çocuğu, genci, kadını, erkeğiyle toplu yok edilen şehir, insansız kıymet taşır mı?
Herkes ektiğini biçecek, kuşkusuz.
Gözü olup görmeyenden, kulağı olup işitmeyenden, aklı olup düşünmeyenden, kim olursa olsun daha zalim kim vardır?
Onlar, nasıl bir inkılâb ile sarsılıp devrileceklerini bilmelerine rağmen, zalim olmalarının gereği zulmünü eksik etmez.
Bu gün bunu yaşamaktayız.
Onlara yardım edenlerin, yaptıklarına ses çıkarmayanların sonu oldukça hâzindir.
Kinle nefretle insan kıyımlarını gerçekleştirenler, unutmamalı ki toprağa düşen insanın günâhsızlığı sebebiyle katledilmesi, mazlûmun be'd-duasının gerçekleşmesinin delilidir.
V
Küçük çocuklara ağlayanlar, annelerini ve babalarını, kardeşlerini, büyüklerini neden anmaz?
Çocuklar doğmadan ölür, kimi coğrafyalarda anneleriyle beraber.
Kimine üç- dört yaş büyük kardeşleri bakar, yetim ve öksüz....
Dünyanın dört bir yanında durum farksız.
Dilini, ırkını bilmediğimiz, toprağına hiç bir ayak basmadığımız, mazlûm insana her zulmü reva görenleri dost bilmenin, zalimin zulmüne ortaklık olduğunu söylesek mi?
İnsan olmayınca şehir, şehirler olmayınca hayat anlamını kaybetmiyor mu?
Yeryüzünde zulmü ile abâd olan millet, şahıs görülmemiştir.
Tarihte bu isimler, daîma nefretle anılmıştır.
Günümüzde bu vahşet, devam ediyor.
Orantısız güçle mazlûm insanların kanı üzerinde inşâ edilen ne varsa yıkılmakla başbaşadır, zamanı gelince.
Bir vücudun azaları gibi olmadıkça, birlik ve beraberlik, bütünlük içinde sağlanamaz.
Güçten anlayacak olan zorbaya, yumuşak kelimelerle hitap, onu " Efendi" bilmektir.
Kendi topraklarında vatanları için can veren, bu yolla ölümü göze alan, zulme karşı çıktığından kıyıma uğratılan, katliamlardan geçirilen, mezar taşı olmayan mazlumların mirasçısı olmak, zulmün ve zalimin kalıcı olmadığını hatırlatmak önemli.
Kâl adamı olma yerine hâl adamı olmak gerekir.
Yusuf'un neden kuyuya düştüğü önemli.
Musa'nın Nil'le vardığı nokta belli.
İbrahim'i yakmayan, sıcaklığını kaybeden ateş.
Mekke'den sürülenlere sevinenler, Mekke'ye dönüşe sevinir mi?
Küçüklerin mezarı, yüreklere sığıyor, sığmalı.
Zulmünde ısrar eden, zalim olduklarını haykıran, Haçlı savaşlarını başlatanlardan merhamet beklemek, esareti kabullenmektir.
Azıp sapmışlardan merhamet dilemek, ayrı bir fecaattir.
Sırat-ı Müstakim'de buluşmak varken, diğer yollar hep çıkmaz sokaklara sapar.
Mezarsız göçenlerin ikinci mekânı yüreklerimiz, ondandır kan kırmızı güller açar.
Her mazlûmun yanında olmak, insanî bir erdemken, bu melekeden yoksun olanların zalimden, zulümden yana olduğunu kimse reddedemez.