Gazze Bizden Ne İster?
Bu sorunun cevabı ilk bakışta size zor gelebilir, Doğru zor bir soru, ancak kolaylığı da var olan bir sorudur. Bugün sizlerle Gazze’deki insanın beklentisiyle birlikte, yaşanan bu soykırıma karşı sesini yükselten ve elinden gelen tüm çabayı ortaya koyan bazı örnekleri kelimelere dökerek, bizlere ışık tutması umuduyla sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Gazze insanıyla başlayacak olursak, Gazze’deki doktora sorarsak, sizce bizden ne ister ne bekler. Defalarca dinlediğim doktorların ortak çağrısı, tıbbi imkânsızlıklardan dolayı, yüksek sayıdaki yaralılara el uzatamamanın zorluğu ve bu durumun bir doktor için ne kadar can acıtıcı olduğu şeklindeydi. Basit tıbbi müdahale ile o yaralılar iyileştirilebilirken, maalesef sağlık hizmetinden yararlanamadıkları için o küçük sorun bütün vücudu etkileyerek ölümle sonuçlanması Siyonist darbeleri kadar acı verdiğini söylüyor doktorlar. Ordu beklemiyoruz, tıbbi malzeme bekliyoruz diyor doktorlar.
Gazzeli annelere sorulduğunda, açlıktan bebeklerini emziremediklerinde her gün ölümü tattıklarını ifade ederek, o yavruların açlıktan kıvranmaları tarifi olmayan bir acı olduğunu söylüyor. Aylarca aç kalan o yavrular, belirli bir eşikten sonra, dünyanın en sağlıklı gıdası gelse işe yaramadığını, o yavrunun erimeye devam ettiğini, annelerin gözü önünde yavrularının ölüme doğru ilerlemeleri dünyanın en büyük acısı olduğunu ifade ederek, bu acıyla yaşamanın zorluğundan bahsederek, dünyanın dört bir yanında insanlar kilo vermek için türlü türlü diyetlere, türlü türlü tıbbi müdahalelere maruz kalarak kilo vermeye çalışırken, bizler ölmemek için, bir ekmek kırıntısı için canımızı ateşe atıyoruz, sırf yavrularımız hayata tutunabilsin diye. Dünya bu kadar refah ve zenginlik yaşarken bunları yaşamak tarihte silinemeyecek siyah bir leke haline gelmiştir. O bebekler nasıl kıyıyor bütün dünya, onu anlamak mümkün olmadığını ifade anlatıyor Gazzeli anneler.
Gazzeli gazeteciye sorulduğunda ise, dünyaya yaşanan vahşeti duyurmak amacıyla, bu uğurda canlarından oldukları, tüm medya ve basın kurallarını hiçe sayan bu rejimin temel maksadı, soykırımını sessizce işlemektir. Buna boyun eğmeyen Gazzeli gazetecilerden bugüne kadar 246’yı bulmuştur. bu kasıtlı öldürmeyi gören Gazzeli gazetecilerin işi ne kadar zor olduğunu tahmin etmek zor olmadığını anlamak lazım. Öldüreceğini ve hedef olduğunu bile bile işini sürdüren o gazetecilerin psikolojik durumunu tahmin etmek imkânsızdır. Ancak dünyadan gelecek bir yaptırım bu ölüm makinesine dur diyebilir şeklinde konuşuyor Gazze’deki gazeteciler. Son bir kişi kalsa dahi, yaşanan soykırımı belgelemek ve dünyaya duyurmayı sürdüreceklerini ifade etmektedirler. Dünya gazeteciler neden harekete geçmiyor, neden dünya bizi korumuyor diye haykırmayı da ihmal etmiyorlar.
Gazzeli öğrencilere bakacak olursak, benim su kuyruğuna ya da anneme ve kız kardeşlerime un bulabilmek için kendimi ölüme atmak yerine, benim okula gitmem lazımdı, şimdi şu ya da bu sınıfta olmam lazımdı, iki yıllık kaybımız var, bunu telafi edilmesi lazım, bizlere okul ve sınıf gerekiyor, eğitimsiz yaşayamayız biz, bizler okumayı ve öğrenmeyi çok seviyoruz, ama artık gündemimiz hayatta kalmak için bir ekmek kırıntısı oldu, ve dünya bunu seyrederken, çocuk hakları bir yalan olduğunu görebiliyoruz. Benim tüm arkadaşlarım şehit oldu diyen öğrencileri nasıl teselli edebilirsiniz.
“Baba cennette ekmek var mı?” sorusuna baba nasıl bir cevap vermeli. Evet, bunları anlatan bir baba diyor ki, çocuğum şehit olacağını kesin gözüyle bakıyor ki, acaba cennette hasret kaldığı ekmek, bisküvi, çikolata var mı onu düşünüyor. Baba bunu anlatırken göz yaşlarına hakim olamamakla birlikte, bu soykırımı izleyen bütün dünyaya sesleniyor, sizler aciz değilsiniz, sizler bu canavara dur demek istemiyorsunuz, çünkü o yaşadığı müddetçe sizler yaşayabiliyorsunuz, dünya bu ölüm şarkından da yaralanıyor, yoksa bu zincirin iki yıl sürmesine izin vermezdi.
Bir de babalara sorsak, Gazze ne ister diye, bütün yükü sırtına yüklenen o Gazzeli babalar, bir kilo un için ölüme yürüyor her gün, yanına aldığı çuvala bir un mu doldurur, yoksa kendisi şehit olup, o çuval onun kefeni mi olur, bu iki seçenek arasında kalmayarak kurşun yağmuru altında sürünerek o bir kilo unu almaya çalışan o baba dünyanın en ağır yükünü taşımaktadır. Çocuklarımın aç kalmalarına tahammül edemiyorum diyerek bu can savaşını defalarca veriyor, ve diyor ki, dünya insanı sıkılmamak için türlü türlü bilgisayar oyunu oynarken, bizler canımızla bu düşmanın kirli oyunlarının bir parçası olurken, yine dünya insanı oynamaktan vazgeçmiyor, ne zamana kadar.
Gazze’de kime sorarsanız sorun, “sizlerden ordu gönderilmesini beklemiyoruz” diyecektir. Gazzeli bunun farkında, bunun için zor bir şey istemiyor, istediği şey, yapılabilir şeydir. Bu Siyonist rejim iki yıldır ayakta ise, kimsenin ona yaptırım yapmadığı içindir, destekler ve özellikle silah desteği kesilmediği içindir ve o rejimle var olan anlaşmaların durdurulmadığı içindir. Yani özetle maddi kayıp bayrağı sallanmadığı için, yoksa stratejik olarak onlar büyük kayıp yaşamaktadır. Yani Gazze çok şey istiyor görünse de, asıl istediği çok değil zor da değil. Onu zorlaştıran düşmana teslimiyet ve bedel ödemekten korkumuzdur.