Üretici Değilsek Tüketici Olmaya Mahkûmuz .. Gazze örneği
Küreselleşmenin etkisiyle herkes bir katkı sağlamak amacıyla türlü türlü ürün ortaya çıkarılmaktadır. Buradaki temel amaç ekonomik olarak belirli bir güce sahip olmaktır. Bu uğurda, ülkeler arası türlü türlü ticari anlaşmalar hayata geçirilmektedir. Böylelikle çıkar ilişkilerini gözeterek taraflar al ver mekanizmasının dinamiklerini ve dengelerini oturtmaya çalışır. Peki bu durum kimlik ve fikri sanayileşme cephesinde ne durumda acaba.
Çok basit bir bilimsel araştırmaya giriştiğimizde, o bilimsel araştırmanın hangi temel kavramlar üzerinde olduğuna bakılır, akabinde o kavramların bilimsel alt yapısına ve başlangıçtan bugüne kadar nasıl bir terminoloji serüveninden geçtiğini inceleyrek, bilim insanların mutabık kaldığı anlam ve mana üzerinde odaklanır. bu mana ve anlamı dikkate alarak ancak ve ancak araştırmanın bilimsel ve kavramsal altyapısı oluşturulduktan sonra, gerçekleştirilen yeni araştımanın bulgularını kullanarak belki, mevcut birikimin üzerinde belki bir yorum ya da bir ifade eklenebilir.
Bu durumun Gazze ve Filistin ile nasıl bir alakası olabilir. Medeniyetler tarihine bakıldığında, o medeniyetlerin Filistin’in Beytülmakdis bölgesini bir karargah olarak tahsis ettiklerini görmek mümkündür. Bu konuda en belirgin örneği Roma İmparatorluğunda görmek mümkündür. bölgenin kimlik açısından her türlü zenginliği mevcut. Ancak bizler, yani bölge insanı olarak, bu kimliği bilimsel araştırmalara kaynak sağlayacak herhangi bir birikimin oluşturulması üzerinde çalışmadık. Kullandığımız terimler bile bize ait değil, onları biz üretmedik maalesef, böylelikle mevcut terimleri, yani başkalarının ürünü, yani batının bize satttığı terminoloji ve literatürü kullanmaktayız.
Bölge insanı olup da, bireysel ve toplumsal olarak, kimlik harmonisi yaşanmamasının şizofrenik durumunu yaşamaktayız. Yani birisiyle evlenip başkasına aşık olmak gibi, bu da ne istikrar, ne de mutluluk veriyor. Filistin durumunda ise, yaklaşık olarak iki yıldır devam eden canlı yayın soykırımında, insan, komşmu, müslüman, ve istediğiniz kimliği ekleyebilirsiniz, tüm bunlar aciz bir şekilde olaya bakıyor, ama çok önemli bir noktaya dikkatleriniz çekmek istiyorum burada, Filistine ne kadar yakınsanız, sorumluluğunuz da o kadar artar, buradaki yakınlıktan kastım hem fiziki hem kimlik yakınlığıdır.
Dünyanın ücra bir yerinde yaşayan gayri müslüman ile Mısırda, Ürdün veya Türkiye’de yaşayan bir Müslüman arasında sorumluluk eşitliği asla söz konusu değildir. Bu sorumluluk, cephede savaşmak anlamına gelmiyor, bu bölgeye ve o bölgeye yönelik dertli olmak anlamına geliyor, dertli olup da kimliğiniz ve dünyanız çapında, yapabileceklerinizi zorlama ve bu bağlamda üretici olmak anlamına geliyor.
elimden bişey gelmiyor deme şansımız yok, zira bu siyonist rejim yüz yıldan önce her türlü cephede çalışarak dünyayı esir almaya başarmıştır. Batı ile birlikte birçok güce sahipler, bunu inkar etmiyorz, ya da görmezden gelmiyoruz, ama elimizdeki güce bakalım, sıfırcı olmaya gayret ettiğmizin farkında mısınız, yani elimizden bişey gelmiyor demek, vicdanım rahat demek, bişey yapmama gerek yok demek, o da gerçekçi ve Doğru bir yaklaşım değil, bunun en büyük göstergesi de literatürel bir tüketici oluşumuzdur. Bu konuda neler üretiyoruz, filim dizi ve yazılı olarak, çoğunlukla tüketiyoruz, zira batılı insana hayranlık var, ama 7 Ekimle birlikte uyanmayan bir daha nasıl uyanabilir bilemiyorum.
Bu system sadece ve sadece batının tekeli için üretilen bir sistemdir, kendi literatürmüzü ve kendi hikayemiz olmazsa, hiç kimse bizim hikayemizi anlatmayacaktır. Bunun doğruluğunuz ispat etmeye gerek yoktur; çünkü her gün görüyoruz, Gazze’de yaşanan vahşeti ve dehşeti dünyaya taşıyan tek bir yabancı muhabir ya da gazetteci yoktur, üstü üstüne bu cephede canıyla mücadele veren gazetteciler hedeftedir.
Aksi bir hikaye olmadığı müddetçe, var olana bakılıyor, bizler de araştırma yaparken ya da bir konuyu öğrenmek istediğimiz zaman batılı kaynakları ve teknolojiyi kullanıyoruz. Peki, Filistin ile ilgili olan gerçekleri, internette aramalarda ilk sıralarda çıkan sayfaların içeriği, siyonist ev hanımları tarafından girildiği bilir misiniz, saat başına ücret verek, siyonist rejim kendi hikayesini yazıyor, aynı zamanda bizim hikayemizi de kendisi yazıyor. Demem o ki, mücadele cephesi çoktur, yeter ki, herkes kendine bir cephe seçsin ve onu asla ve asla terketmeyerek ömür boyu orada nöbetini tutsun. O ruh olmadıkça kimse bize acıyıp bir barış ya da bir huzur bağışında bulunmayacaktır.