Gazze’den Açlık Sesleri
Ramazan ayının başlamasıyla Gazze’ye giren kısıtlı yardımların tamamen engellenmesine karar veren insanlık düşmanı, beş ayın geçmesiyle, Gazze’de bir açlık krizinden bahsedilemez diyor ve bu hikâyenin gerçek olduğunu kanıtlayacak her türlü algı operasyonunu yönetmektedir. Gazze’de her gün yaşanan o tarifsiz açlık sancılarına bir göz atalım isterseniz.
“Her sabah, vücudumun farklı yerlerinde ağrılarla uyanıyorum. Bu ağrılar, açlığın vücuduma yerleştirdiği yeni gerçek. Bununla birlikte aniden beni sarsan migren krizlerin şiddetini tarif edemem. Ağrı kesici ile bunları dindirmeye çalışırken, o ilaçların gün gün nasıl eksildiğini izlemek, ruhuma farklı bir ağrının sirayet etmesine neden oluyor”
“açlığın bende oluşturduğu tarifsiz ağrılarla boğuşurken, etrafa bakıyorum, daha büyük ağrılar ve acılar görüyorum. Çocuklarıma bakıp bir ekmek kırıntısı için nasıl birbirleriyle savaş verdiklerini seyrediyorum ki; o kırıntıyı aile olarak alınca, kendi hakkımdan feragat ederek çocuklarıma verdim. Günlük değil, belki birkaç günde tüm yediklerimizi bir araya getirsek, normal bir insanın tek öğünü bile yapmaz”
“bütün umut ve rüyalarımız tükenmiştir. Tek bir rüya kaldı, bir ekmek kırıntısı, bu bitek benim rüyam değil, kocaman bir şehrin rüyası haline gelmiştir. Çocuk polikliniğinde beklerken, çocuğuyla yanımda oturan hanım kulağıma şöyle fısıldadı: en son ne zaman doyduğumu hatırlayamıyorum, yani benden farksızdır, aslında Gazze’de hepimiz farksızız, ölüm bizi gece gündüz kovalıyor”
“Gazze’de olup ama farklı yerlerde olduğumuz için, babama ve kardeşlerimi arayıp nasılsınız demeye çekiniyorum; çünkü aynı durumdayız. Kardeşlerimin açlık sesleri beni öldüren bir kırbaç gibi, acizlik hissi beni eziyor, bir deri bir kemik haline gelmiş vücutlarımız buna daha ne kadar dayanabilir”
“çadırlar arasında yürürken, hamile bir kadının söylediklerine kulak misafiri oldum. Yedi aylık hamile kadın, yaşadığı hisleri ve açlık ağrılarının tarifi olmadığını söylüyor, gün gün büyüttüğü ceninin kaybedilmesinden endişe eden hamile kadın, herhangi bir gücünün kalmadığını söylüyor. Civar çadırlardan aldığı haberlerden olumsuz etkilenmiş ve bebeğini kaybetmekten çok korktuğu ses tonundan anlaşılıyor”
“iki genç konuşurken, bu giren tırlardaki yardımlarda hakkımız var, ama bir türlü bize ulaşmıyor, zor kullanarak da olsa hakkımızı almamız lazım, gel yarın tırların girdiği noktada bekleyelim, girer girmez ona çökelim. Bunu duyduğumda, bize yaşatılan açlık mühendisliğinin hedefi bizi öldürmekle birlikte, Siyonistlerin bizi ahlakımızdan soyulmamızı da istiyor”
“eskiden çocuğum okulda takdir aldığı zaman çok sevinir bu durumu tezahürat ile kutlardım. Ama şimdi, çocuğum su arabasını kovalayıp bir su şişe getirdiği zaman onu tebrik eder oldum. Ya da yemek dağıtan bir mutfaktan yiyecek herhangi bir şeyi alabildiğinde sevinir oldum. Benzer durum, bir un çuvalı için ölüm tuzaklarına giden bir erkeğin kurşunlardan kurtulup eve unla dönmesi halinde, o evdeki kadın çocuk sevinci ve kutlaması gibi, hayatımızı bu noktaya geldi”
“şeker hastası yaşlı annemin açlık feryadı ve canının tatlı bir şey çektiği demesi sonucu dışarı çıktım, her yerde aradım, bugünlerde çok az bulunan ve Gazze’de yetişen üzüme denk geldim, fiyatı çok pahalıydı, bir salkımın küçük bir dalını alabildim, yani o daldaki üzüm taneleri beşi geçmiyor, tarif edemediğim bir sevinçle anneme dönerek eline verdim, annem gözyaşlarıyla o üzüm tanelerini yedi”
“çocuklarımın gözyaşlarını dindirecek ve onları susturacak hiç bir şey elimde. Bu beni keskin bıçakla kesiyor, bu soykırımın önceki aylarında çocuklarını kaybeden bir babanın şükür duasını duyunca şaşırmıştım daha önce, ama şimdi çok iyi anlıyorum ki, çocuklarına bir şey verememek nasıl tarifsiz bir ölüm olduğunu. Her saniye acı çekmek çok zor. Biz büyükler belki dayanırız belki bayılıp düşeriz, ama çocukların feryatlarını dindirmek veya susturmak daha çok acı veriyor”
Evet, bu küçük hikâyeler acaba nasıl sonuçlanmıştır ya da nasıl devam ediyor şu an biz bu kelimeleri okurken o insanlar ne halde, hayatta mı değil mi, Allah bilir. Ama şu gerçek var ki, Gazze’de doğan bebekler saatler içinde ölüyor artık. Dünyanın her köşesinde insanlar kilo verme hususunda türlü türlü yöntemlere başvurunken bunları yaşamak ne kadar manidar, bizim imtihanımız büyük, ama ne olur kâğıdı boş teslim etmeyelim.