Birleşmiş Milletler Barış Konferansı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Dünya, kaçınılmaz savaşların bitimi için sürekli bir güç arayışındadır. Özellikle silahların kullanılmasıyla beraber savaşlardaki yıkım daha da artmıştır. İşte bu savaşların önüne geçmek için 1919 yılında Milletler Cemiyeti kurulmuştur. 
Ancak bu cemiyet, İkinci Dünya Savaşı'nı engelleme konusunda başarısız olmuştur. Bunun tabii çeşitli sebepleri vardır.
Başlıca problem, olayın ciddiyetinin anlaşılmamasıydı. ABD’nin katılmaması da yine bir etkendi. İkinci Dünya Savaşı'nın sonucu ise birincisinden çok daha ağır olmuştur. Savaşın ardından galip devletler, barışın kalıcı hale gelmesi için yeni bir uluslararası kuruluş önerdiler. 1945 yılında Yalta Konferansı'nda bu fikir şekillendi. Roosevelt, Stalin ve Churchill gibi liderlerin olduğu bu konferans, yeni dünyayı düzenlemeyi amaçlıyordu. Aynı sene San Francisco Konferansı'nda Birleşmiş Milletler’in tüzüğü hazırlandı. Bu konferansta 50 ülkenin temsilcisi bulunuyordu. Bu tüzükte barışın korunması, uluslararası işbirliği ve insan hakları gibi maddeler vardı. 
Önceki cemiyetten daha etkili olduğunu rahatça söyleyebiliriz. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından yaşanan siyasi boşluğu doldurmaya çalıştı Birleşmiş Milletler. 
Sömürge ülkelerinin bağımsızlık kazanmasında en önemli etkendi. Soğuk Savaş döneminde etkisinin azaldığına da şahit olduk. Kore Savaşı'nda ise ana aktörlerden biri oldu. Güney Sudan, Irak ve Somali gibi yerlerde yine etkili oldu.
O kadar yılın ardından yaşanan çatışmalarda gözler yine BM’yi arıyor. Bilindiği üzere, uzun yıllardır devam eden İsrail-Filistin gerginliği bitmek bilmiyor. Bir süredir de savaşa dönüşmüş durumda. Normal şartlarda iki devletin çoktan uzlaşması gerekirken, söz konusu İsrail olduğunda böyle bir anlaşmadan söz etmek pek mümkün olmuyor. 
Böylesine bir durumda arabuluculuk yapabilecek tek konferans, Birleşmiş Milletler’in New York’ta düzenlemeye karar verdiği konferanstır. Normalde Haziran ayında planlanan bu konferans, ABD’nin tutumuyla Temmuz ayının sonuna ertelendi. ABD’nin konferanstan bu kadar rahatsız olması ayrı bir konu.
Konferansın amacı, Filistin devletini tanıma sürecini hazırlamaktır. Özellikle Orta Doğu olmak üzere bütün dünya bu konferansı bekliyor. Konferansın başkanlığını Fransa ve Suudi Arabistan yapmaktadır. Bu konuda Macron’un sözleri oldukça dikkat çekiyor. 
Macron, Eylül ayında Filistin’i tanımayı planladıklarını söylemişti. Bu süreç, İsrail için oldukça zorlu olacak gibi görünüyor. İsrail kaynakları, ABD’nin diğer ülkelerin konferansa katılmasını istemediğini belirtti. Hatta bununla sınırlı kalmayarak, ABD’nin konferansa katılan ülkelere diplomatik yaptırım uygulayacaklarını ekledi.
Kanada Başbakanı Mark Carney de, İsrail’i insani yardımları engellediği gerekçesiyle eleştirdi. Önümüzdeki günlerde gerçekleşecek konferansın somut adımlar atması bir şart haline gelmiştir. Yine BM kuruluşlarının tam desteği olduğu takdirde, savaşın bitimine bir adım daha yaklaşabiliriz. 
Fransa’nın bu adımları, Batı’nın savaşa bakışını değiştirebilir nitelikte bir hareket. ABD, bu adımdan rahatsız olmuş durumda. Asıl merak ettiğim Suudi Arabistan’ın tutumu. Batının Filistin’i tanımaya kadar giden görüşmelerde Suudiler nasıl bir yol izleyecek? Kim bilir, belki şaşırabiliriz.
Artık savaşın çoktan bitmesi gereken noktayı geçmiş bulunuyoruz. Savaşın başından beri 6000’in üzerinde Filistinli, 1400’ün üzerinde İsrailli hayatını kaybetti. 
Bölgede İsrail’in bu kadar rahat hareket edebilmesi herkes için büyük bir tehlike arz ediyor. Artık Avrupa’nın da yavaş yavaş rahatsız olduğunu düşünürsek, bu savaş uzatmalara oynuyor diyebiliriz.
Bölge rahata kavuşur mu dersek, o pek mümkün görünmüyor. Belki İsrail-Filistin savaşı diyemeyiz ama Filistin’in yerine Orta Doğu’daki herhangi bir devleti koyabiliriz. Bir sonraki hedef Suriye gibi görünüyor. 
O konuyu da ileriki günlerde ele alacağım. Şunu fark etmiş olmalıyız ki, İsrail’in bölgede bu hareketleri Katolik Avrupa için de gitgide tehlikeli bir hal almaya başladı.