Gazze’deki Kıtlığın ve Açlığın Arka Planı.. Çözüm Nedir?
Gazze’de 7 Ekim’in yaşanmasının ardından neredeyse 22 ay geçmiştir. Bu süre zarfında, dünya çapında insanlar farklı farklı bir tepki serüveninde ilerlemiştir. Herkesin şahit olduğu gibi, ilk günlerde yürüyüşler düzenleyerek, insanlar yaşanan vahşeti kınamaya çalışmıştır. İlk günlerde, şiddetli saldırıların sonucunda binlerce şehit düşmüştü, günde yüzden fazla şehit düşüyordu, insanlar uyurken, binaları bombalayarak binlerce aile yok etmeyi hedefliyorlardı bu düşman. Temel amaçları, her yere korku salarak, onlara karşı direnmemin ne kadar ağır bedelli bir eylem olduğunu kafalara yazmak istiyorlardı.
İlk bir ay bitince, artık işin farklı bir boyut aldığını görmeye başladık. Yurtdışından yardım kampanyaları düzenleyerek, ister hükümetler ister vatandaşlar destek olmaya çalışmıştır. Ancak düşmanın Gazze’ye tam ve muhkem bir abluka uygulayarak yardımların girmesine izin verilmemiştir. Düşman kısa sürede, Gazzeli’yi Gazze’den sürmek istiyordu, zira yetmiş yıldan daha fazla süredir üzerinde çalıştığı hedef gerçek olacaktı böylelikle. Ancak, Gazzeliler bu hazzı tattırmadı düşmana ve beklenmedik bir mücadele etmiş ve etmeye devam ediyor. Mücadele derken, silah tutup düşmana yürümek anlamında anlaşılmasın; çünkü Filistinli düşmanını gayet iyi bilen tanıyan bir insandır ve biliyor ki, toprağında var olmasıyla, en büyük mücadelesini vermiş oluyor. Neticede, düşman birincil hedefini geçekleştirememiş oldu.
Bir diğer hedef ise mukavemeti ve direnmeyi bitirmektir. Gazze’yi bilmeyenler orada düşmana karşı direnen grup olarak bir tek Hamas Tugaylarının olduğunu bilir. Ancak, Gazze’de yıllardır düşmana karşı direnme hattını bırakmayan ve bu uğurda ağır bedeller ödeyen on beş civarında grup bulunmaktadır. Ancak, sayı ve mühimmat olarak Hamas önde olmuştur hep. Son yıllarda da, herhangi bir saldırı sonucunda, Gazze’de direnen tüm grupların “ortak operasyon odası” adı altında karşılık vermeye çalışırdı. İşte düşmana karşı canı pahasına direnen bu mücahitleri yok etmek ve Filistinlileri silahsız bırakma hedefine ulaşması için; düşman gece gündüz sivil insanlardan intikam almaktadır. Ancak unuttuğu çok önemli bir husus var, o da o mücahitlerin bir taşeron firmaya çalışmadıkları ve toplumun asil bir parçası olmalarıdır.
Düşman yönetimi tarafından dile getirilen bir diğer önemli hedef, Gazze’deki rehinelerin özgürleştirilmesidir. Burada hiçbir zaman takastan bahsetmemiştir düşman, bu da ne kadar şımarık ve ukala bir rejim ile karşı karşıya olduğumuz önemli bir göstergesidir. Zira düşünce yapısına göre, kendisi dışındaki tüm insanlar, yaşamayı bile hak etmemekle birlikte, yaşamak istiyorlarsa ancak ve ancak kendisine hizmet ederek bu yaşama hakkına nail olabilmektedir. Ama günler ve aylar geçtikçe, ateş kesin sağlanması için esirleri karşılığındaki şartların konuşulduğu müzakere masasına oturmuş ve böylelikle esirlerin özgürlüğüne kavuşmaları mümkün olabilmiştir.
Görüldüğü gibi, düşman hiçbir hedefine ulaşamayınca, olaya farklı bakmaya başlamıştır. Bu hususta aslında bize büyük ders veriyor düşman ama akleden var mı sorusunu sormaktan edemiyor insan. Taktik üstüne taktik, strateji üstüne strateji, önemli olan hedefe ulaşmak, ama düşman bunları yaparken, bu hamlelerine ona zaman kaybettirecek, planlarını sekte uğratacak hamlelerimizin olmadığını hatırlatmak isterim. Böylelikle, Gazze’yi açık bir deney laboratuvarına çevirerek, hedefine ulaşmak amacıyla birçok deneme gerçekleştirilmiştir. Hatırlatmak amacıyla sadece zikrediyorum. Amerikan Ordusu, yapımı aylarca süren, yardım gemilerin oraya yanaşıp yüklerini kolaylıkla boşaltmaları için; Gazze deniz kıyısında yüzen bir liman kurmuştu. O limanın akıbeti ne oldu, parçalanıp kaldırıldı. Ve bunun gibi birçok deney gerçekleştirilmiştir. En son müzakere ile ancak sonuç alınabileceğini anlayıp, ateş kes sağlanmış ve esir takası gerçekleştirilmiştir. Ama yine her zaman aşina olduğumuz gibi, anlaşmaya sadık kalmayarak, sadece esir takasını gerçekleştirip, yardımların olması gerektiği miktarda girmesi ve insanların ihtiyacı olan barınma malzemelerinin girmesine müsaade edilmemiştir.
Takas sürecinde yaşanan gurur verici manzaralar düşmanı çok kızdırmıştır. Aylarca direnişçilerin korumasında kalan esirlerin her türlü ihtiyacının giderilmiş olması, psikolojik olarak iyi olmaları ve kassam tugaylarına karşı olumlu tavırları düşmanı deliye çevirmiştir. Her şeyini kaybeden Filistin halkının direnişçilere sahip çıkmasıyla düşman daha da fazla öfkelenmiştir. Takas sürecinin bitmesiyle maalesef saldırılarına kaldığı yerden başlayan düşman, bu sefer Gazze’ye bir çuval unun bile girmesini engellemiştir. Yakından takip eden birisi olarak, bu kesinti 1 Ramazan itibarıyla gerçekleşmiştir. Bunun da çok yönlü göstergesi var, burada detayına girmesek de, kısaca bizi biz yapan her şeyi yok etmekle kendini mükellef olarak gören bir düşmandır o.
Artık devam eden süreçte açlık adım adım yüzünü göstermeye başlamıştır. Burada vurgulanması gereken bir husus ta, 7 Ekim itibarıyla gıda olarak nitelendirilen ve Gazze’ye girmesine müsaade edilen besin yelpazesinin çok sınır olduğu, çoğunlukla konservede ve bakliyattan müteşekkil olduğu bilgisi çok önemlidir. İlerleyen aylar boyunca, insanlar ister istemez sınırlı bir besine maruz kalmış ve bunun doğal bir neticesi olarak her türlü hastalık artmıştır. Buna tam bir açlık savaşı ekleyince, hâlihazırda yorgun ve halsiz bünyelerin daha kısa sürelerde iflas etmesine neden olacaktır. Mart ayı itibarıyla bugüne kadar geldiğimizde 5 aylık bir süreçten bahsetmek mümkündür. Bu süre zarfında insanların çoğu çadırda ya barındığı yerde yemek yapma imkânı ve kudreti olmadığı için, halkın büyük oranı, sivil kuruluşların kurduğu mutfaklara yönlendirmiştir. O mutfaklarda mercimek ve pilav benzeri yemekler çıkmaktadır. Yaşlısıyla çocuğuyla bir kap çorba için saatlerce uzun kuyruklarda güneşin altında her gün beklemek zorundalar. Bunları anlatırken, aklımızdan, o kuyruklara gidemeyen, hasta olanlar, hamile kadınlar, süt bulamayan bebekler, erken doğuma maruz gelen prematüre bebekler ve listesini uzayabilen özel ihtiyaç sahibi insanları unutmamak lazım.
Özetle, bugünlerde Gazze’de yaşana açlık krizi ve neticesinde her gün artarak yaşanacak insan kaybı bugünün neticesi değildir. Açlık mühendisliği adı altında, düşman bunu uzun süredir planlamaktadır. Maalesef de bu uzun aylar boyunca buna kimse çözüm sunmamıştır. Bu da düşmanın daha da acımasız, gözünü kırpmadan her şeyi yok etmek için hızla ilerlemesine neden olacaktır. Tıpkı 7 Ekim yaşandığında uyanıp, düşmanın gerçek yüzüyle tanışan insanlara söylüyorum, açlık ve kıtlık neticesinde onlarca insan kaybı yaşanıyor bugünlerde, bu sessiz kıyımda önümüzdeki günlerde bu durumun daha da fazla olacağı bir tahmin değildir; çünkü bugün bile yardımlar girse, o vücutların tedavi edilmesi ve toparlaması bir ekmek kırıntısıyla değil ancak ve ancak tıbbi bir müdahale ile mümkün olacaktır. Dünyada örneği görülmemiş bu dehşete hepimiz dur dememiz gerekiyor, elden gelen tüm imkanlarla.
Bunları bildikten sonra, sözüm, çözüm nedir diyenlere, farklı bir sonuç istiyorsak, bugüne kadar yaptıklarımızın dışında bir şey yapmak zorundayız anlamına geliyor. Kınamalar, yürüyüşler ve açıklamaların neticesiz kaldığını gördük. En azından düşmandan öğrenip farklı bir safhaya farklı bir stratejiye geçmeye çalışmamızın gerektiği hususunda hemfikir olduğumuzu düşünmekteyim. Düşmana bedel ödetecek, zorlanmasını sağlayacak eylemler olmadıkça, düşman bizleri asla kala almayacağından emin olabilirsiniz. Akdeniz tarafından bu düşmana her türlü imdat ulaşmaktadır. Yemen’in yaptığı gibi, Siyonist rejime giden gemilerinin engellediği gibi, Kuzey Afrika ülkelerinin Akdeniz tarafından bu düşman rejime giden yolların kapanması için; Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, İspanya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye olmak üzere, bu ülkelere elden gelen tüm baskıların uygulanması.
Türkiye, Pakistan, Endonezya gibi ülkelerin havadan ve denizden yardımları ulaşmaları için bu yönde ciddi taleplerde bulunmak.
Filistin ile sınırı bulunan Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan’da aynı günde sınıra doğru yürümeleri için kanaat önderlerin ve âlimler gibi etki sahibi insanların harekete geçmeleri. Ve bu ülkelerde mutlaka ve mutlaka halkın sokağa inip kalabalık yürüyüşler düzenlemeleri sağlanması.
ABD ile mevcut stratejik ortaklıkların feshedilmesi veya askıya alınmasının gündeme gelmesidir.