Trafikte yeni dönem

Türkiye’de trafik, yalnızca ulaşımın değil, aynı zamanda toplumsal düzenin ve bireysel sorumluluğun da bir aynasıdır. Son dönemde Meclis’e sunulan Karayolları Trafik Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, bu aynadaki çatlaklara artık göz yumulmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Yeni düzenleme, adeta trafik kurallarını hiçe saymayı alışkanlık hâline getirmiş sürücülere "dur" diyor. Hem de yüksek sesle ve rakamlarla! Örneğin, plakasız araç kullanmanın cezası bir anda 46 bin TL’ye, sahte plaka kullanımının ise 280 bin TL’ye kadar çıkabiliyor. Bir başka dikkat çeken kalem: Radar tespit cihazı kullananlara 370 bin TL ceza. Sanki yasa koyucu artık “affetmeyeceğim” diyor.
Peki, bu cezalar gerçekten caydırıcı mı olacak? Bu sorunun yanıtı, uygulanabilirlikte ve adalette gizli.
Alkollü ya da uyuşturucu etkisi altındayken direksiyon başına geçenlere yönelik cezaların ciddi ölçüde artması, toplumun can güvenliği açısından olumlu bir gelişme. Yalnızca ceza değil, sürücü belgesine el koyma ve araçların trafikten men edilmesi gibi ek yaptırımlar da uygulanacak. Bu da şu mesajı veriyor: Direksiyon başı, özgürlük değil sorumluluktur.
Cep telefonu kullanımından emniyet kemeri takmamaya kadar uzanan geniş bir yelpazede cezaların artırılması, aslında küçük ihmallerin büyük sonuçlara yol açtığına dair bir farkındalık yaratma çabası. Lakin bu cezalar, yalnızca tabelalarda kalırsa, reform değil, retorik olur.
Yeni yasada dikkat çeken bir başka yön, teknik donanım ve araç yapısına dair sıkı denetim maddeleri. Takograf, hız sınırlayıcı, taksimetre gibi ekipmanların zorunlu hale getirilmesi ve bu cihazlara müdahalenin ağır para cezalarıyla karşılık bulması; özellikle ticari taşımacılıkta güvenlik standartlarını yükseltmeyi hedefliyor. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken husus şu: Tüm bu ekipmanların düzgün çalışması ve denetlenmesi için gerekli altyapı hazır mı?
Yine benzer şekilde, araç üzerinde teknik değişiklik yapanlara yönelik cezaların artırılması, modifiye araç tutkusunun yasal çerçeveye alınması açısından önemli. Ancak burada cezaların yanı sıra denetim mekanizmalarının da güçlendirilmesi şart.
Bu yasa teklifi, aslında yıllardır kanayan bir yaraya neşter vurma çabasıdır. Ancak sadece cezaları artırarak trafik kültürünü kökten değiştirmek mümkün değildir. Eğitim şart. Sürücü kurslarının içeriğinden, çocuklara yönelik trafik bilinci eğitimlerine kadar uzanan çok boyutlu bir strateji şart.
Cezalar, ihlali azaltabilir ama insanları bilinçli sürücülere dönüştürmez. Toplum olarak şunu unutmamalıyız: Trafik kuralları, devleti değil insanı korur. Ve bu kurallar, yalnızca denetimle değil, vicdanla işler.
Yeni Trafik Kanunu Teklifi, sert ama gerekli bir adım. Ancak bu adımın kalıcı bir reform olabilmesi, uygulamadaki kararlılığa ve kamuoyundaki farkındalık düzeyine bağlı. Trafikte can ve mal güvenliği, salt yüksek cezalarla değil; ortak bir bilinçle sağlanır.
Bizi cezalar değil, kazasız günler sevindirsin.