Vize rakamları düşse de çifte standart bitmedi
Avrupa Birliği, 2024 yılı Schengen vize istatistiklerini açıkladı. Türkiye, Çin’in ardından en çok vize başvurusu yapan ülke oldu. 1,17 milyon başvuru. Ve evet, ret oranı önceki yıllara göre düştü: %14,5. Bu iyileşme bir nebze umut verici olsa da asıl tablo hâlâ iç açıcı değil.
Çünkü mesele sadece istatistiklerden ibaret değil. Mesele, yıllardır AB kapısında bekletilen bir ülkenin, vatandaşlarının seyahat özgürlüğüne yönelik uygulanan fiili engeller. Her yıl yüzbinlerce Türk vatandaşı, sadece birkaç günlük seyahat için bile zorlu, bürokratik ve çoğu zaman küçültücü bir süreçten geçmek zorunda bırakılıyor.
Schengen sisteminde Türk vatandaşlarına karşı yıllardır uygulanan bu "gizli bariyer", artık sadece bir dış politika meselesi değil; aynı zamanda onur meselesi. 2024 yılında bile hâlâ yüzbinlerce kişi evraklarını didik didik ettiriyor, banka hesaplarının her kuruşunu açıklamak zorunda kalıyor, sırf bir müzeye gidebilmek ya da sevdikleriyle buluşabilmek için deyim yerindeyse sorgulanıyor.
Bakın, 2015 yılında ret oranı sadece %3,9'du. Bugün bu oran dört katına çıktı. Neyin değiştiğini sormak hakkımız değil mi? AB ile Gümrük Birliği içinde olan, NATO müttefiki, milyonlarca vatandaşı Avrupa’da yaşayan bir ülkeye bu yaklaşım neyle açıklanabilir?
Her fırsatta "ortak değerler" vurgusu yapan Brüksel, iş Türk vatandaşına gelince aynı cümlede bile "eşitlik" kelimesini kullanmaktan çekiniyor. Bizim iş insanımız, akademisyenimiz, öğrencimiz kısaca vatandaşımız hâlâ her vize başvurusunda potansiyel kaçak muamelesi görüyor. Oysa İspanyol bir genç, Türk kıyılarına biletini alıp uçağa atlayabiliyor. Bu, adil değil. Bu, dostane değil.
Bir başka çarpıcı nokta ise Yunanistan. En çok vize başvurusu yapılan ülke olmuş. Oysa aynı Yunanistan, Ege’de neredeyse her gün Türkiye’yi suçlayan açıklamalar yapıyor. Ama kapısını çalan Türk vatandaşı. Tıpkı Almanya ve Fransa gibi. Avrupa, Türkiye’yi dışlamaya çalıştıkça, Türkiye Avrupa’ya daha çok yöneliyor. Bu da ironinin en açık hâli.
Evet, 2024 verileri umut vadediyor olabilir. Ancak gerçek reform, Türk vatandaşının artık aşağılanmadığı, parmak izi kuyruğuna girmediği, ne zaman döneceğini ispatlamak zorunda kalmadığı bir sistemdir. Vize süreçlerinde AB’nin uyguladığı bu çifte standarda karşı Türkiye daha yüksek sesle konuşmalı. Ve belki de karşılıklılık ilkesini masaya koymalı.
Bu mesele bir vize meselesinden çok daha fazlasıdır. Bu, saygı meselesidir. Avrupa artık tercihini yapmalı! Ya Türkiye’yi gerçekten “ortak” görecek ya da bu yanlı tutumuyla tarihsel bağları daha da zayıflatacaktır.