Adaletsizliğin Çağı
Dünya kanıyor.
Bir yanda pandemiler, savaşlar, doğal afetler; diğer yanda jet hızıyla büyüyen servet kuleleri.
İki ayrı dünya artık çıplak gözle görülüyor: Biri, sahip oldukları yetmezmiş gibi daha fazlasını isteyenlerin; diğeri, en temel ihtiyaçlar için ömrünü tüketenlerin.
Son Bloomberg verilerine göre, yalnızca ABD’nin en zengin 19 ailesi geçen yıl servetlerine 1 trilyon dolar ekledi. Elon Musk 310 milyar dolarlık varlığıyla yeni bir rekor kırarken, Jeff Bezos 202 milyar dolarıyla servet yarışına hız kattı. Mark Zuckerberg, İsrail’e verdiği destek tartışmaları arasında 185 milyar dolara ulaştı. Warren Buffett, 164 milyar dolarlık servetiyle "mütevazı milyarder" imajının arkasında yerini sağlamlaştırdı.
Dünyanın geri kalanına ne mi kaldı? Açlık, yoksulluk ve sonsuz bir belirsizlik…
Küresel gelir dağılımı tarih boyunca hiçbir zaman adil olmadı. Ancak 21. yüzyılda makas öyle açıldı ki, artık bilim insanları ve iktisatçılar bile bu tabloyu "sürdürülemez" olarak niteliyor. Dünya nüfusunun yalnızca yüzde 1’i, gezegendeki toplam servetin neredeyse yarısını kontrol ediyor. Geri kalan yüzde 99 ise birbirinin gözünün içine bakarak hayatta kalmaya çalışıyor.
Bu bir tesadüf değil. Bu, sömürünün dijital çağda giydiği yeni maskedir.
Sanayi devriminde işçilerin emeği sömürülüyordu; bugün ise algoritmalarla zihinlerimiz, doğal kaynaklarımız ve geleceğimiz sömürülüyor.
Teknoloji devrimi mi, tekelleşme devrimi mi?
Bize dijital çağla fırsat eşitliği vaat ettiler. "Bilgiye herkes ulaşacak" dediler. Oysa bugün Google’dan Amazon’a, Facebook’tan Tesla’ya kadar devler, sadece teknoloji üretmiyor; aynı zamanda hayatlarımızı şekillendiren yeni kurallar koyuyor.
Küçük bir azınlık, sadece ekonomimizi değil, demokrasilerimizi de parasıyla dizayn etmeye çalışıyor.
Ve her kriz (ister pandemi, ister savaş olsun) bu devlerin kasasına yeni milyarlar olarak geri dönüyor.
Bugün dünyadaki en büyük 10 teknoloji şirketinin toplam değeri, 100'den fazla ülkenin yıllık gelirinden fazla.
Bu tablo, sadece adaletsizliği değil, gelecek nesiller için güvenli bir yaşam umudunu da gasp ediyor.
Eşitsizlik tesadüf değil tercihtir
Dünyanın en büyük sorunu; adaletsizliği kanıksamış olmamız.
Sanki başka bir düzen mümkün değilmiş gibi yaşıyoruz.
Oysa mümkün.
Vergi cennetlerini kapatabiliriz. Ultra zenginlerden servet vergisi alabiliriz.
Adil ticaret sistemleri kurabilir, evrensel sosyal hakları herkes için erişilebilir kılabiliriz.
Yeter ki gerçekten isteyelim.
Çünkü unutmayalım:
Eşitsizlik, sadece fakirleri öldürmüyor.
Adaletsizlik, zamanla toplumların tamamını zehirliyor; huzuru, umudu, barışı yok ediyor.
Ve gün gelir, o devasa servet duvarlarının ardına saklananlar da bu çöküşten payını alır.
Her yükseltilen duvar, aslında başka bir çöküşün habercisidir.
İnsani bir gelecek inşa etmek için ilk adım, bu görünmeyen ama herkesin bildiği duvarları yıkmaktan geçiyor.
Daha adil bir dünya hayal değil; kararlı bir mücadeleyle ulaşılabilecek bir zorunluluk.
Şu soruyu kendimize sormaktan artık kaçamayız:
Biz keneleri mi besleyeceğiz, yoksa kendimize yeni bir dünya mı kuracağız?