Yüzyılın konut seferberliği
Türkiye son yılların en büyük sosyal konut hamlesine tanıklık ediyor. Yalnızca bir barınma projesi değil; sosyolojik, ekonomik ve şehircilik açısından da çarpıcı bir dönüşüm süreci yaşanıyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un açıkladığı başvuru rakamı, bu dönüşüme dair toplumun beklentisini de net biçimde ortaya koyuyor. Bakan Kurum, “10 Kasım’da başlayan başvurularda şu anda 5 milyon 440 bin sayısına ulaştık.” diyerek sosyal konut projesinin toplumsal karşılığını açıkça ortaya koyuyor.
Bu rakamın altını çizmek gerekiyor: Türkiye’de neredeyse her haneden bir başvuru yapılmış durumda. Barınma ihtiyacı, Türkiye'nin ekonomik ve demografik yapısındaki değişimin en güçlü göstergelerinden biri olmayı sürdürüyor. Bakan Kurum’un ifadesiyle, “Milletimiz projemize inandı, güvendi, hükümetine ve liderine sonsuz destek verdi.” cümlesi, yalnızca proje bazlı bir güven değil; devletin afet sonrası şehirleşme vizyonuna yönelik de güçlü bir toplumsal onay niteliğinde.
Depremin küllerinden doğan şehir
Bu projenin en kritik bağlamı kuşkusuz 6 Şubat depremleri. Bakan Kurum’un Hatay’ın Emek-Aksaray bölgesinde yaptığı açıklama, yalnızca rakamlarla değil, duygularla anlatılmış bir şehir hikâyesi. Kurum’un aktardığı, bir Hataylı vatandaşın “Koca bir tarla olmuş ancak mezarlıktan tanıyoruz mahallemizin yerini.” cümlesi, depremin gerçek ağırlığını hafızalara yeniden kazıyor.
Ve yine aynı yerden verilen mesaj, yalnızca inşaat değil; yeniden doğuşu işaret ediyor:
“O hüzünle baktığımız yerleri, şimdi sağlam, huzurlu ve güvenli yuvalarla doldurduk.”
Bugün Hatay’da 6 bin konut ve 655 iş yerinin yeni bir yaşam havzasına dönüşmüş olması, devletin bölgede yürüttüğü kapsamlı ve hızlı seferberliğin en somut göstergesi. Kurum’un söylediği gibi, Hatay “asrın inşasının kalbi” hâline gelmiş durumda.
Bakan Kurum’un sözleri, deprem sonrası devlet refleksinin sürekliliğini bir kez daha teyit ediyor: “Depremin ilk anından itibaren, şehrimizin yaralarını sarmak için gece gündüz demeden çalışıyoruz.”
Bu seferberlik yalnızca deprem bölgeleriyle sınırlı değil. Türkiye’nin barınma politikası, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında daha geniş bir şehircilik vizyonu üzerine oturtuluyor. Bakan Kurum, “500 Bin Sosyal Konut Projesi”nin halk nezdinde bu büyük karşılığı bulmasını şu sözlerle özetliyor:
“İlk kuraları 29 Aralık’ta çekeceğiz ve evlerimizin yapımına da hızlı bir şekilde başlayacağız.”
Sosyal konut politikası Türkiye’de bugüne kadar hep konuşuldu ancak ilk defa bu ölçekte bir mobilizasyon ortaya kondu. Sadece konut değil; parkıyla, yoluyla, camisiyle, meydanıyla, çarşısıyla yeni bir şehir tasavvuru sahaya uygulanıyor.
Bakan Kurum’un vurguladığı, proje kapsamının büyüklüğü kadar, nitelik farkı da önemli:
“11 ilimizi, meydanları, camileri, okulları, bahçeleri ve parklarıyla bütüncül, stratejik ve tarihe vefalı bir şehircilik vizyonuyla geleceğe taşıyoruz.”
Bu ifade, bugüne kadar “yap-sat” mantığına dayalı parça parça büyüyen kentlerin yerine; planlı, dirençli, iklim dostu kent modelinin yerleştirilmeye çalışıldığını gösteriyor.
Bir vizyon, bir sınav, bir rövanş
Türkiye belki de tarihinde ilk kez, yaşadığı büyük felaketin ardından bu kadar kısa sürede bu denli geniş kapsamlı bir yeniden yapılanmayı hayata geçirdi. Sosyal konut projelerinden deprem konutlarına; çevre düzenlemelerinden tarihi yapı restorasyonlarına kadar yürütülen çalışmalar, Türkiye’nin afet yönetim sisteminin sınavı niteliğinde.
Bakan Kurum’un final sözleri ise bir değerlendirme cümlesinden çok, bir vizyonun ilanı: “Deprem bölgesinde, dünyanın en hızlı ve en büyük konut seferberliği tamamlanmıştır. Türkiye, deprem bölgesinde tek kelimeyle destan yazmıştır.”
Bu cümlenin iddiası büyük, sorumluluğu ağır, takip yükümlülüğü ise kamuoyunundur.
Türkiye büyük bir dönüşümün eşiğinde değil; dönüşümün tam ortasında. Bundan geriye iki şey kalacak: yapılanlar ve yapılamayanlar. Zaman, bu büyük iddiaları ya taçlandıracak ya da tarihin arşivine kaldıracak.
Biz gazetecilere düşen ise şu: İzlemek, kayıt altına almak ve gerektiğinde hatırlatmak.
Türkiye'nin geleceği için atılan her tuğla kıymetlidir; ama unutmayalım, en sağlam bina da şeffaf bilgi ve toplumsal güven üzerine inşa edilir.