Bölgesel Gücün Yeni Merkezi: Ankara–Bakü-İslamabad Hattı
Azerbaycan’ın Karabağ topraklarını işgalden kurtarışının beşinci yıl dönümü, hem bir zaferin kutlaması hem de üç kardeş ülke olan Türkiye - Azerbaycan ve Pakistan’ın ortak bir kader bilinciyle geleceğe yürüyüşünün simgesi olarak tarihe geçti. Bu yıl gerçekleştirilen zafer kutlamaları, bir askeri başarıdan öte, siyasi, kültürel ve stratejik bir vizyonun tezahürüne dönüştü. Gösterilerdeki mesajlar, liderlerin ifadeleri ve halkların coşkusu; yeni bir bölgesel mimarinin habercisi niteliğinde.
Azerbaycan, 2020’deki 44 günlük Vatan Muharebesi ile yalnızca topraklarını geri almadı; aynı zamanda bölgedeki statükoyu, sömürgeci dönemden kalma adaletsiz sınır anlayışını da değiştirdi. Bu süreçte Türkiye’nin verdiği stratejik ve diplomatik destek, “iki devlet bir millet” anlayışının tarihteki en somut karşılıklarından biri oldu. Fakat bu kardeşlik dairesi, Karabağ zaferinin ardından üçüncü bir boyut kazandı: Pakistan.
Stratejik Bölgesel İttifak Mimarisi
Pakistan, Karabağ Savaşı süresince Azerbaycan’a koşulsuz destek veren ülkelerden biriydi. Ne diplomatik denge kaygısına kapıldı ne de çıkar hesabı yaptı. Bu duruş, ortak tarihsel bilinç, İslam dayanışması ve adalet arayışının modern bir ifadesiydi. Bugün üç ülkenin liderleri, aynı çizgiyi “gelecek vizyonu” haline getiriyor. Üç kardeş ülkenin dostluğu, artık yalnızca gönül bağlarıyla değil, enerji, savunma, teknoloji ve eğitim iş birlikleriyle de güçleniyor.
Bu üçlü, aslında “medeniyet eksenli iş birliği” anlayışının canlı bir örneği. Çünkü bu ülkelerin her biri, Batı merkezli küresel düzenin periferinde konumlanmış olmalarına rağmen, kendi medeniyet değerlerini modern çağın diliyle yeniden yorumlama cesaretine sahip. Bu yönüyle Azerbaycan-Türkiye-Pakistan iş birliği, klasik ittifaklardan farklıdır; ideolojik değil, insani temellere dayanır. Ortak tarihsel travmaların ve sömürgecilik karşısındaki direncin bir sonucu olarak doğmuştur.
Doğu’nun Yükselen İttifakı: Kardeşlikten Entegrasyona
Bugün üç ülkenin gençleri aynı kültürel sembolleri paylaşıyor; aynı duaları, aynı marşları söylüyor, aynı idealleri dile getiriyor. “Kardeşlik” artık bir retorik değil, ortak bir eylem biçimidir. Bakü’de, Ankara’da ve İslamabad’da aynı anda yankılanan zafer marşları, bu yeni dönemin en kuvvetli metaforudur. Bu birlikteliğin temeli, karşılıklı çıkar hesaplarından değil, birbirinin özgürlüğüne, onuruna ve istiklaline duyulan samimi saygıdan doğmaktadır.
Elbette bu üçlü dayanışmanın bölgesel sonuçları da olacaktır. Güney Kafkasya’da barış ve istikrarın kalıcı hale gelmesi, Orta Asya ile Güney Asya arasında yeni enerji ve ulaşım koridorlarının açılması, hatta İslam dünyasında “özgüven temelli” yeni bir diplomasi anlayışının filizlenmesi mümkündür. Türkiye’nin savunma sanayiindeki yükselişi, Azerbaycan’ın enerji ve lojistik gücü, Pakistan’ın nükleer kapasitesi ve stratejik konumu birleştiğinde, ortaya yalnızca bir ittifak değil; adalet, dayanışma ve medeniyet değerleri etrafında şekillenen yeni bir jeopolitik akıl çıkmaktadır.
Bu akıl, “dostluk” kelimesini yeniden tanımlıyor. Çünkü burada dostluk, yalnızca tarihsel yakınlığın değil, ortak geleceğin teminatıdır. Bu ittifakın öznesi, devletlerden önce halklardır. Halklar arasındaki kültürel bağlar, siyasi iradenin çok ötesinde bir süreklilik sağlar. Bugün Türkiye-Azerbaycan-Pakistan üçlüsü, işte bu halk temelli dayanışmanın devlet politikalarına dönüşmüş hâlidir.
Gönül Coğrafyasının Yeni Ufku:
Üç Kardeş Birliği
Karabağ Zaferi’nin beşinci yılında, bu üç ülke, geçmişin acılarını değil, geleceğin umudunu konuşuyor. Bu kardeşlik yalnızca bölgesel bir denge unsuru değil; dünyaya verilmiş bir insanlık mesajıdır. Çünkü bu birlikteliğin temelinde “adalet”, “sadakat” ve “haysiyet” vardır. Ve bu değerler, yeryüzünün hangi köşesinde olursa olsun, mazlumların yanında, zulmün karşısında duran milletlerin ortak dilidir.
Bugün, Bakü semalarında yankılanan zafer marşları yalnızca Azerbaycan’ın değil; Türkiye’nin, Pakistan’ın ve tüm dost ülkelerin yüreğinde aynı yankıyı uyandırıyor: “Biz birlikte güçlüyüz.”