Savaşın Küllerinden Doğan Yeni Jeopolitik Denge

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Bakü’nün Azadlık Meydanı dün bir kez daha tarihin ritmini tuttu. Beş yıl önce 44 gün süren savaşın ardından Karabağ’da oluşan yeni denge, bugün sadece Azerbaycan’ın değil tüm bölgenin kaderini etkileyen bir dönemeç haline geldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “8 Kasım Zafer Günü” için yaptığı Bakü ziyareti ve meydandaki konuşması ise Kafkasya siyasetinde okların yönünü bir kez daha gösterdi.

Dün Bakü’de verilen mesajlar, sadece bir zafer anmasının çok ötesindeydi. Ankara ve Bakü’nün artık aynı cümleleri kurmakla kalmadığını, aynı geleceği planladığını açıkça gördük.

“Bu zafer bir son değil, bir başlangıçtır”

Erdoğan konuşmasında kritik bir cümle kurdu:
“Bu zaferi bir son olarak değil, Kafkasya’da kalıcı barışa giden yolun kilometre taşı olarak görüyoruz.”

Bu ifade, Türkiye’nin Karabağ dosyasındaki yaklaşımının askeri çerçevenin ötesine taşındığını gösteriyor. Ankara, Zafer Günü’nü yalnızca bir kutlama değil; Ermenistan ile normalleşme dahil, bölgedeki siyasi dönüşümün kapısı olarak okuyor.

Azerbaycan’ın toparlanma ve yeniden imar sürecinin bölgesel barış için önemli bir kaldıraç olduğunu vurgulayan Erdoğan’ın “İlham Aliyev kardeşimin kalıcı barış için gösterdiği samimi çabaları takdirle karşılıyoruz.” sözleri diplomatik bir el uzatış niteliğinde. Aynı zamanda Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’a yönelik şu cümle de dikkat çekiciydi:
“Paşinyan’ın bu yolda attığı cesur adımları memnuniyetle takip ediyoruz.”

Bu mesaj, Türkiye’nin bölgede yeni bir barış mimarisine destek veren bir aktör olarak rol almak istediğinin en açık göstergesi.

Türkiye–Azerbaycan ortaklığında stratejik derinlik

Konuşmanın en güçlü bölümlerinden biri, iki ülke arasındaki ekonomik ve stratejik projelere ayrıldı. Erdoğan şunları hatırlattı:

“Asrın projesi Azeri-Çırak-Güneşli’den Bakü-Tiflis-Ceyhan’a, Şahdeniz ve TANAP ile taçlanan işbirliğimizi son olarak Iğdır-Nahçıvan Doğal Gaz Boru Hattı’nı faaliyete geçmesiyle daha da perçinledik.”

Bu cümle aslında şunu söylüyor: Türkiye ve Azerbaycan sadece siyasi değil; enerji güvenliği, ulaştırma koridorları ve altyapı projeleri üzerinden yeni bir Avrasya mimarisi kuruyor.

Özellikle Hazar geçişli “Doğu-Batı Orta Koridoru” vurgusu, Ankara’nın küresel ticaret rotalarında aktif rol üstlenmek istediğinin işareti:“Hazar Geçişli Doğu Batı Orta Koridoru’nun yatırımlarla geliştirilmesi gerekiyor.”

Bu, Çin’den Avrupa’ya uzanan kuşakta Türkiye-Azerbaycan işbirliğinin stratejik değerini artırıyor.

Karabağ’da yükselen yeni hayat

Erdoğan’ın Karabağ’a yaptığı ziyaretlere atıfla söylediği şu sözler de önemliydi:
“Havalimanlarını, yolları, köprüleri, tünelleri, demiryollarını yerinde gördük… Bunlar sadece bir başlangıç.”

Bölgenin yeniden imarı, sadece Azerbaycan'ın şehircilik başarısı değil; uluslararası hukukta “güvenli geri dönüş” kriterlerinin sahada uygulanması bakımından da örnek teşkil ediyor.

Laçin’den Şuşa’ya, Fuzuli’den Zengilan’a uzanan geniş bir hatta “huzur, kalkınma ve özgürlük” olduğuna dair şu cümle ise sembolik bir önem taşıyor:
“Karabağ’ın her karışında huzur var, kalkınma var, refah ve özgürlük var.”

Bu, beş yıl önce çatışmalarla anılan bölgenin artık yeni bir döneme girdiğinin somut kanıtı.

Türk dünyasının genişleyen jeopolitiği

Bakü’deki törene Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif’in de katılması, Ankara–Bakü–İslamabad hattının giderek daha görünür bir eksene dönüştüğünü gösterdi. Ayrıca Erdoğan’ın “15 Aralık Dünya Türk Dili Günü’nün UNESCO tarafından kabul edilmesinden memnuniyet duyuyorum.” sözleri, Türk Devletleri Teşkilatı’nın kültürel boyutunun da diplomatik alana taşındığını gösteriyor.

Peki, Kafkasya’da yeni bir barış paradigması mümkün mü?

Beş yıl önce askeri dengeyi değiştiren Karabağ Zaferi, bugün diplomatik denklemde yeni bir kapı aralıyor. Erdoğan’ın dün Bakü’de verdiği mesajlar, Kafkasya’nın geleceğinin rekabetten daha çok işbirliğine açık olabileceğine işaret ediyor.

Türkiye'nin durduğu yer net:
Barıştan yana, normalleşmeden yana, çok merkezli bir bölgesel mimariden yana.

Ankara ve Bakü’nün attığı her ortak adım, yalnızca bir ittifakın güçlenmesi değil; aynı zamanda bölgenin geleceğine dönük bir vizyonun inşası.

Dün Azadlık Meydanı’nda dalgalanan bayraklar, sadece bir zaferin değil, kalıcı barış umudunun da sembolüydü.

Kafkasya'nın yarınını belirleyecek olan ise artık savaşın izleri değil; diplomasi, işbirliği ve beraber kurulan yeni hayat olacak.