Ülke İnsanımıza ve İnsanlığa Sesleniş

Nedense hemen inanıveririz, çaresizlikten.
Kabullenilmiş çaresizlik mi, bu?
Gel, şehirleri yerle bir et, insan bırakma, canlı hiç bir varlığa yaşam hakkı verme.
Sanki yaşama ve yaşatma hakkı, kendilerine ait bir hususmuş gibi davran.
Önceki dönemde babası Afrikalı birini seçtiler.
Rengi siyah ya da beyaz, fark etmiyor, koltuğa oturtanlar için.
Yazılıp çizilenler belli, unutulmadı.
Şimdi yeni bir algı peşinde koşanlar var, Britanya'da gerçekleştirilen misali.
Bir eyaletin baş şehrinin belediye başkanı, Uganda doğumlu imiş.
Bununla epey zaman geçecek.
Kurallar belli, izlenecek yol aynı.
Bir zaman sonra George'un soyadı taşıyan eyalet başka, Kolumbiya Bölgesinde de değişim olsa ne olur ?
Yapılanlar unutulacak mı?
Adam, hesap soracakmış...
Diğerleri hesap sormak isterken heder olmadı mı?
Mazlûm coğrafyalardan koparılıp getirilenlerin hesabını soran oldu mu?
Bu toprakların asıl sahiplerine ne oldu?
Uganda doğumlu olmak, ne değiştirir?
Bak, beyazın ayağının değdiği.her şehirde, toprakta kan ve göz yaşı eksik değil, dünden bu güne.
Kenân Diyarı ve etrafı biraz duruldu gibi.
Şimdi Sudan'da demokrasi zulmü için halaya duranlar var, şarkılarında özgürlük kelimeleri, elleri kanlı biçimde.
Yarın Uganda'da İydî Emin'e yapılanlar memleketinde hortlarsa, hortlatılırsa ne yapabileceksin?
Bu gün gazetelere, dün kimi televizyonlara baktık, sanki her şey olağan.
Farkında olmadan değişen, değiştirilen gündemin akıntısında kâğıttan gemiler yüzdüren çocuklara dönen yorumcular, gazete köşe yazarları kime alet oluyor, aparat olmayı kabulleniyor?
Dün Hüseyin, bu gûn Zohran yarın Kunta Kinte'nin, sonrası Geronimo'nun torunları...
Değişen bir şey olmadıkça alkış tutan ellerin sahipleri boşuna sevinmemeli.
El ayası patladı mı, acısı kolay geçmez.
Şeytanî düzenlerin kurgusu o denli çok gen yapılmakta ki biz sadece iki yüzlü insanlar biliriz.
Yüzlerine taktıkları maske sayısı yüzleri aşınca at izine karışan yabancı izlere alışırız, zamanla.
İt izinde at izi arama meşgalesi beyhude uğraşa döner.
Bunun adı, demokrasyanın fasîd çemberinde "Dön babam dön" hikâyesidir.
Bir çocuğun yüzündeki gülümsemeyi yok etmeyi marifet bilenler, ağlayışını, feryadını, açlıktan, susuzluktan ölümünü sinemaya uyarlar.
Şimdi sanat konuşman zamanı.
Akbaba, Dört Yaşındaki Çocuk fotoğrafını hatırladınız mı?
Kendisine fotoğraf ödülü verenler, bir kaç ay sonra intiharıyla yüzleşti.
Tüm mesele budur, aslında.