Gençliğe laf etmek kolay da yetişkinler nerede duruyor?
Her kuşak, kendinden sonrakini eleştirir.
“Bizim zamanımızda böyle miydi?” cümlesi, yıllardır değişmeyen bir yetişkin refleksidir. Ama bugün gençlerin verdiği cevap çok net: “Bizimle uğraşmayı bırakın, önce kendinize bakın.”
Bir üniversite öğrencisinin kaleminden dökülen bu cümle, yalnızca bir serzeniş değil; toplumun vicdanına tutulmuş bir aynadır. Çünkü bugün gençler değil, onları eleştiren yetişkinler sorgulanmalıdır. Sınav skandallarından siyasi krizlere, yozlaşan kültürden çürüyen değerlere kadar, ülkenin sorunlarını yaratan gençlik değil; dünün karar vericileridir.
Kim nerede duruyor?
Gençlik, pırıl pırıl bir enerjiye sahip. Değişim talep ediyor, adalet istiyor, dürüstlük arıyor. Fakat onlara “gelecek sizsiniz” denilirken, bugünü yönetenlerin sorumluluğu hiç konuşulmuyor.
Bir yandan gençlere ahlak dersi veriliyor, diğer yandan ekranlarda şiddet ve yozlaşma normalleştiriliyor. Gençler ise tüm bu çelişkiler içinde samimiyet arıyor.
Eleştiren gençlik umuttur
Gençlerin bu türden sorgulayıcı cümleler kurması, toplumsal bilinç adına umut verici.
Bu eleştiriler, gençlerin tarihe, kültüre ve sorumluluğa uzak olmadığını; aksine bu ülkenin vicdanını taşımaya hazır olduklarını gösteriyor.
“Bizde sorun yok” diyen bir gençlik, aslında özgüvenli ve hesap soran bir neslin doğuşuna işaret ediyor.
Çifte standart ve kırgınlık
Ama öte yanda, yetişkinlerin sürekli eleştirileri gençlerde kırgınlık yaratıyor.
Bir yandan şiddet sahneleriyle dolu diziler serbestçe yayınlanıyor, diğer yandan gençlerin sosyal medyadaki küçük hataları bile linç kültürüyle cezalandırılıyor.
Bu çifte standart, güven duygusunu zedeliyor.
Tarih ve kültürle bağları koparan eğitim politikaları da cabası.
Yetişkinler, kendi başarısızlıklarını gençlerin omzuna yükleyerek “yarının yükünü” haksızca aktarıyor.
Aynaya kim bakacak?
Gençleri suçlamak kolay, çünkü savunmasızlar.
Oysa bu ülkenin siyasi, kültürel ve ahlaki krizlerinin mimarı gençler değil, yetişkinlerdir.
Gençlik bugün bir aynadır — ve o aynada görünen yüz, ne yazık ki bizim yüzümüzdür.
Eğer geçmiş unutulduysa, eğer bugün iyi yönetilemiyorsa, yarın da tehlikededir.
Bu yüzden asıl yapılması gereken, gençlere öğüt vermek değil, yetişkinlerin kendini sorgulamasıdır.
Ancak o zaman gençlik, geçmişini sahiplenip geleceği inşa edecek gücü bulabilir.
Okuyucuya sorular
1. Gençleri eleştirmek yerine, yetişkinlerin kendi hatalarıyla yüzleşmesi toplumsal güveni artırır mı?
2. Yetişkinlerin yozlaşmış örnekleri, gençlerin değer dünyasını nasıl etkiliyor?
3. Tarihini unutturulan bir nesil, geleceğini sağlıklı biçimde kurabilir mi?
4. “Siz geleceksiniz” denilirken bugünü yönetememek, nasıl bir çelişkidir?
5. “Fatih İstanbul’u fethettiğinde senin yaşındaydı” cümlesi, bugünün gençliği için adil bir karşılaştırma mıdır?