Gazze Kazandı!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

                                                                                   Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!

                                                                                   Ölsek de sevinin, eve dönsek de!

                                                                                   Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

                                                                                   Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

                                                                                   Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

 

9 Ekim sabahı uzaktan da olsa güneş huzmeleriyle içimizi ısıttı. Dile kolay, 2 seneyi aşkın süredir  Gazze’de mütemadiyen devam eden soykırımı durduracak ateşkesin sesi duyuldu.  733 gündür her türlü zulme, istismara, katliama maruz kalan Kahraman Gazze halkı; hali ve kavliyle, küçüğü ve büyüğüyle Elif gibi dimdik durmanın, izzet ve şerefiyle Müslüman olmanın ne olduğunu haykırdı bütün dünyaya. Bu nasıl vakur bir duruştu Allahım! Ebediyyen unutulmayacak! 

Ateşkes kesinleşti mi? Türkiye garantör ülke mi? Ne çıkar? Bildiğimiz ve emin olduğumuz tek hakikat şu ki: Gazze Kazandı!

Hep merak ediyorduk değil mi Asr-ı Saadet’i? Ne olursa olsun, hangi zulme maruz kalırsa kalsın asla dininden dönmeyen Yasir’i, Sümeyye’yi, Bilâl-i Habeşî’yi, Musab b. Umeyr’i ve bütün Sahabe-i Zîşan Efendilerimizi. Merak ediyorduk açlıktan karnına taş bağlayan Efendimizi ve ağlıyorduk… 

Siz onları görseydiniz onlara “Deli” derdiniz diyorlardı; “lakin onlar sizi görse size iman etmiş demezlerdi!”

Biz bu kahredici iki senede onları da kendimizi de gördük, tanıdık. Gazze bize Mekke dönemini; sadakati,  sevdadan dönmemeyi, direnişi gösterdi. Biz ise Medine döneminin rehavetiyle birlikte Emevileri, Hz. Hüseyin’e söz verip yapamadığı boykotuyla Yezid’in yani İsrail’in yanında olan Kûfelileri temsil ettik ne yazık ki. Bu Kerbela yalnız onları değil bizi de yaktı kavurdu.

Topraklarını asla terk etmeyen insanlara “Topraklarını sattı!” iftirasını attık utanmadan; “Araplar bize ihanet etti!” dedik,  Çanakkale’de bizim için mücadele eden Gazze şehitlerini yok sayarak. Sokaklardaki hayvanlar için şefkat kahramanı kesilirken bebeklerin ve dahi ceninlerin katiline tek laf etmedik! Bir turnusol kâğıdı oldu Gazze; insan kim esfeli safilin Siyonist kim hepsini aşikâr etti. En çok da ülkemizdeki Siyonistler acıttı içimizi.  Tarihten ders almamak pahalıya mal oldu; Osmanlı’yı yıkan güruh çifte vatandaşlıkla bu defa Gazze’yi yıkmak için uğraşıyor. Lawrence’in torunları çağlar ve kıtalar atlıyor. Lakin bu sefer güçleri yetmiyor; onların silmek, indirmek istemelerine inat her yer her ülke Gazze; her elde Özgür Filistin bayrağı dalgalanıyor.

Daha nelere şahit olacağız kim bilir? Lakin aylar sonra bugün bayram günüdür; kardeşlerimizin yanında olma; af dileme günüdür bugün. Yüzümüz yok evet; fakat onları baba gibi Siyonizm tehlikesinden koruyan Sultan Abdülhamid’in torunlarına bugün koşmak yaraşır. İhya ve inşa etme zamanı geldi! Haydi gün batıdan doğmadan belki de son bir fırsat elimize verilmişken Hz. Ebu Bekir gibi varımızı ve canımızı bu sefere revan edelim. Yahut hiç olmazsa karınca misali taşıyabildiğimiz kadar suyu ağzımıza alıp İsrail ateşine bir damla su da biz atalım!   Gelin bu kervanda biz de olalım!

 Aksi halde Kâ’b. B. Mâlik’in durumuna düşebiliriz. Hatırlayın; Peygamber Efendimiz (sav) son seferi, Tebük’e gidileceğini Medine mescidinde ilan etmişti. Daha evvel gizli olarak çıkılan seferlerin aksine bu defa aşikâr olarak hazırlıklar başlamıştı. Kâ’b b. Mâlik ise hasat zamanı olduğu için ürünleriyle meşgul oluyor sefer hazırlığını erteliyordu. Oysa Akabe’de söz vermişti Resulullah’a; ne olursa olsun her şart ve durumda yanından ayrılmayacaktı. Ve biâtını da her defasında, Uhud ve Bedir’de kahramanca savaşarak yerine getirmişti. Lakin imtihan buydu işte; emaneti teslim edene dek devam edecekti. Şeytan oyununu oynuyor onu ertelemeye tabi tutuyordu hiç hissettirmeden. 

Ve bir sabah olan oldu. Bir baktı ki kervan yola revan olmuş. İşte o an anladı hatasını anlamasına ya artık geride kalmıştı. Efendiler Efendisi(sav) de yokluğunu Tebük’e varınca fark etti.

 “Kâb nerede?” diye sordu. 

Sahabelerin biri: “Malıyla oyalanmak ona seferi unutturdu” dedi.

Bir öteki: “O çok değerli bir yiğittir. Onun hakkında iyilikten başka bir şey bilmem” diye cevap verdi.

Aldığı cevaplarla orada olmadığını anlayan Resul (sav), hiçbir şey demeden sadece sustu. Mûtadı oydu; üzülünce söz söylemez sadece sükût ederdi.

Günler sonra kervanın döndüğünü haber alan Kâb b. Mâlik koşarak gitti yanına Efendiler Efendisi’nin (sav). Peki ona ne diyecek hangi mazereti dile getirecekti? Şairdi istese ne nağmelerle kendini affettirebilirdi. Lakin yüzü yoktu ki;

“ Ya Resululllah n’olur beni affet. Sana sunacağım hiçbir mazeretim yok. Nefsimin oyununa geldim. “ diyebildi sadece.  Peygamberimiz acı acı tebessüm edip  Allah’tan bir emir gelinceye kadar beklemesini söyledi. Günler ve günler geçti. Mescitlere geliyordu fakat hiçbir sahabe yüzüne bakmaz olmuştu. Tam 50 günün sonunda eşiyle de  ayrı kalması emri  geldi. Yaşadığı  kesâfeti şöyle anlatıyordu bir deri bir kemik kalan Kâ’b b. Mâlik: “Gök ve yer birleşmişti sanki; kaburgalarımı sıkıyordu bu kabz hâli. Hiçbir yere sığamıyordum.  Gökyüzü kararmış üzerime kapanmıştı. Nefes almakta bile zorlanıyordum.” 

Ah bu ne büyük bir nedâmetti Allah’ım! Ondan mı Peygamberimiz en çok “Allahümme sebbit kalbî âlâ diniyk” duasını ediyordu; yani “Allahım kalbimi dinin üzerine sabit kıl.” 

Evet zor olan kalbin sebat etmesiydi; son ana kadar kaymadan.

İşte kaymam dediği yerde kaymış en büyük kötülüğü kendisine nefsi yapmıştı Kâ’b’ın.

 Günler sonra artık evinden dışarı çıkamaz hâle gelmişken bir ses duyuldu Medine sokaklarında;

“ Müjde ey Kâ’b! Allah seni affetti!”

 Sahabeler yarışıyordu adeta bu müjdeyi ona ulaştırabilmek için…

İşte bugün seferden geri kalan bizlerin Kâ’b b. Mâlik gibi gerçek bir nedâmetle af dileme günüdür!

Tebük Seferi’nden dönen Resul’un sesine kulak verelim şimdi;

“Sefer bitti! Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.”

 İmtihan yeni başlıyor yani. Hazır mıyız?

 10 Ekim 2025/ Adıyaman