Malazgirt: Tarihin Dönüm Noktası

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Bundan 954 sene önce, 1071 yılında dünya düzenini yerinden sarsacak bir savaş yaşandı. Dünya düzeni dememin sebebini birazdan daha iyi anlayacaksınız. Savaş sadece iki taraf arasında olsa da, taraflardan birinin Bizans İmparatorluğu, diğerinin ise Selçuklu Devleti olduğunu düşünürsek, savaşın önemini biraz daha anlayabiliriz.
O yıllara baktığımızda Türklerin, Bizans İmparatorluğu ile karşılaşması kaçınılmazdı. Dukak’ın torunları Cend’den Horasan’a, oradan da daha batıya göç etmek zorunda kaldılar. Yeni bir yurt arayışı Türk ordusunu sürekli batıya doğru ilerletiyordu. Önce kendilerini 1040 senesinde Dandanakan’da kanıtlayan Türkler, tarihler 1071’in ağustos ayını gösterdiğinde Romen Diyojen ile karşı karşıya geldiler. Gelin, biraz savaşa giden sürece bakalım.
Türkler bir süredir Anadolu’ya akınlar düzenliyordu. Bizans İmparatorluğu ise bu akınlardan rahatsızdı ve Anadolu’da hakimiyet istiyordu.
Selçuklu tahtında Selçuk Bey’in torunu, genç ve cesur bir hükümdar olan Alparslan vardı. Anadolu’yu gözüne kestirmişti. Zaten gerisinde Türk Beyleri halihazırda yurt arıyordu. Anadolu ise Bizans İmparatorluğu’nun hakimiyet kurmak istediği bir yerdi.
Bizans İmparatorluğu’nun tahtında ise asker kökenli IV. Romanos Diyojen bulunuyordu. Anadolu’yu iyi tanıyan Diyojen, tahta oturmadan önce de kendisinden çok fazla söz edilen bir askerdi. Tahta çıkışı ise yine büyük bir karmaşada olmuştu. Meşru bir lider değildi. Bu dezavantajı yok etmek, tahtını sağlamlaştırmak için Anadolu’daki Türk tehlikesini ortadan kaldırmak istiyordu. Bu yüzden büyük bir ordu topladı. Ordunun içerisinde; Franklar, Slavlar, Ermeniler, Gürcüler, Peçenekler ve başka milletlerden paralı askerler bulunuyordu.
Sultan Alparslan’ın o tarihteki asıl hedefinin Anadolu yerine Mısır olduğu biliniyor. Ordusuyla birlikte Mısır’a doğru giderken, Diyojen’in bu devasa orduyla birlikte Malazgirt’e doğru hareket ettiğinin haberini alınca, bir anda sefer rotasını değiştirerek o da Malazgirt’e doğru yola koyuldu.
26 Ağustos tarihinde iki ordu Malazgirt’te karşı karşıya geldi. Asker sayılarında tarihçiler bir anlaşmaya varamasa da, anlaştıkları tek konu, Bizans ordusunun Türk ordusundan 3-4 kat daha fazla olduğu.
Türk ordusu ise sayıca az olmasına rağmen daha çevik ve disiplinliydi. Savaşa damgasını vuran en önemli unsurlardan biri de Türk atlı okçulardı. Bizans ordusuna karşı sahte ricat taktiğini uyguluyorlardı. Yani geri çekiliyor gibi yapıp düşmanı pusuya düşürüyordu. Bizans ordusu ise Türklerin çekildiğini düşünerek peşlerine düşmüştü. Bir süre sonra hilal şeklinde etraflarının çevrildiğini anlasalar da iş işten geçmişti.
Savaş esnasında Bizans’ın yanında saf tutan Türk askerlerinin de saf değiştirmesi, savaşın seyrinin değişmesinin sebeplerinden biriydi. Gün batımında Bizans ordusu dağılmıştı. Diyojen ise esir düştü. Sultan Alparslan ise Diyojen’i serbest bıraktı.
Bu savaş, bütün Türkler için büyük bir zaferdi. O günden sonra güvenli bir şekilde Türklerin geri kalanı, Alparslan önderliğinde Anadolu topraklarına göç etmeye başladılar.
Malazgirt Meydan Muharebesi bizler için vazgeçilmez bir tarihtir. Öncesinde Anadolu’ya yerleşen Türkler olduğu bilinse de kalıcı bir yurt söz konusu değildi. Ancak o zaferle beraber güvenli bir yurt edinebildik.
Şimdiye baktığımda bu tarihler bizlere kolay geliyor. Tarihimizdeki bu dönüm noktalarını unutursak, yaşadığımız vakti anlamlandıramayız. Bugünü, yaşadığımız bu vatan topraklarını, ecdadımıza ödeyemeyeceğimiz bir şekilde borçluyuz.