Türkiye’de Müsaade Edilen İslam
Türkiye’de müsaade edilen İslam, gençlerin sorunlarıyla ilgilenmiyor. Ulus-devlet totaliterizminin kabul ettiği ve yapısallaştırdığı resmî İslam; suya sabuna dokunmayan, törensel ve kültürel formlar içeriyor. Bana öyle geliyor ki bu din, Allah Resûlü’nün tebliğ ettiği din ile aynı din değil.
Ulus-devletin birtakım tabuları, kutsalları, aynı zamanda travmaları ve korkuları var. Cumhuriyetin kurucu değerleri halka rağmen benimsendiği için mevcut müesses düzen, halktan her daim kopuk ve korku içindedir. Halkın kutsalıyla kavgalıdır ve bu husumet hali sürekli devam eder.
Bununla birlikte, son yirmi yılda Türkiye’de trajikomik bir dönüşüm yaşandı. Müslüman halkın üzerindeki din temelli baskı kalktı. Laik, seküler, faizci kapitalist sistem gelişip dönüşmekle birlikte, bu sistemin koruyucusu, kollayıcısı ve yürütücüsü Müslümanlar oldu. Müslümanlar bir yandan sekülerleşirken, diğer yandan bu seküler-bankacı-faizci sistemi İslami açıdan meşrulaştırmanın yollarını aradılar.
Ortaya çıkan tablo, Türkiye’de resmî ve müsaade edilen, “ılımlı” bir İslam anlayışıdır. Bu din, devlet tarafından destekleniyor; Diyanet tarafından camilerde vaaz konusu yapılıyor. Bu din anlayışının en temel hassasiyeti, ulus-devletin resmî söylemleriyle uyumlu olmaktır. Diyanet, bunu sağlayabilmek için yoğun bir çaba içinde ve sürekli bir gerginlik hâlinde.
Kuraklık arttığında “ağaç dikelim”, aile kurumu sarsıldığında “aile hakkında vaaz”, okullar açıldığında “öğretmenlerimiz baş tacıdır” hutbesi… Resmî bayramlarda cumhuriyetin ihtiyatlı bir üslupla sahiplenilmesi ve ilgili ölülere yüzeysel dualar… Tüm bunlar yapılırken de "fincancı katırlarını ürkütmeme" hassasiyeti…
İşte bu resmî din, bizim dertlerimize çare sunmuyor. Dinin bir kısmı, bütünüymüş gibi gösteriliyor. Dinin belirli kısımlarına sürekli özenli vurgu yapılırken, İslam’ın bu bankacı-faizci ve kokuşmuş düzenin belini kıracak emir ve yasakları görmezden geliniyor, vurgulanmıyor. Hep birlikte üç maymunu oynuyoruz.
İslam, ezoterikleştiriliyor. İslam’ın cemiyete ve devlete yönelik öğretileri — yani Muamelât — yok sayılıyor, hatta yasaklanıyor. Bugün Türkiye’de İslam’ın şeriatını teklif etmek resmî olarak yasaktır. Sadece bireysel bazda tatbikine müsaade edilmiştir. Toplumsal ve sistemsel düzeyde tatbiki ise tartışılamaz, teklif dahi edilemez.
Öte yandan bankacılar, modern mafyalar olarak düzenin en temel belirleyicileridir. Kısmi rezerv bankacılığı sistemiyle bankalara karşılıksız dijital para üretme ve bunu faizle borç verme yetkisi verilmiştir. Bu düzenin asıl patronları faizci finans imparatorluklarıdır. Anayasal güvence altındadırlar. Ordu ve polis gücüyle korunurlar.
Peki, kim bu bankacılar? Kaç kişiler? Merkez Bankası’ndan ihale ile borç alma yetkisini onlara kim verdi? Neden sorgulanamazlar? Neden her gelen hükümet (54. Hükümet hariç) bu sisteme müdahale edemez?
Sanki bu sorularla, bize müsaade edilen resmî İslam’ın dışına çıkmış oluyoruz. Oysa mevlüt okutsaydık kimse bize bir şey demezdi, değil mi?
Ama biz, mevlüt okuyup arkasından bankacılığın gereksizleşeceği ve kendi kendini lağvetmek zorunda kalacağı bir sistemi inşa etmek için çalışmaya devam edeceğiz. ATM'leri taşlamaya gerek yok. Onlar kendilerini işlevsiz kılacaklar zaten.
Başka bir yazının konusu olabilir ama burada da bir cümleyle değinelim: İslami bankacılık ya da katılım bankacılığı denen zımbırtı - bankaların amcaoğullarıdır- diğer bankalarla aynı sonu paylaşacaklardır.