Çaresizlik değil, tevekkül!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Gazze’de yaşananları hepimiz biliyoruz. İki yıldan bu yana yapılan katliamları, katil Yahudilerin, Müslüman çocukları, kadınları ve masum insanları nasıl acımasızca öldürdüğüne tüm dünya an be an şahitlik ediyor ve etmekte.
Bunları umarsızca  anlatmaktan, yazıp çizmek ruhumuzda ve gönlümüzde derin yaralar açtı. Sığındığımız tek cümle “Gücümüz yetmiyor!”
Peki gerçekte öyle mi?
Bu acziyet itirafımız vicdanımızı rahatlatıyor mu?
Daha da önemlisi; Huzuru ilahide bizi paklar mı bu cümle?
Hayır, tabi ki hayır, bin kere hayır!
Battıkça battığımız bir zaman diliminde, fırtınaya tutulmuş, yanaşacak rıhtım bulamayan gemi gibiyiz.
Ölümün kıyısında ama bir türlü ölemeyen yatalak hasta modunda, bataklığın içinde çırpındıkça batan kimsenin halidir şerait-i ahvalimiz…
Sözün bittiği yer diye tarif edilen bir kodlama, sınır ve en kalın “Kırmızı çizgi” var ya!
İşte tam oradayız.
“57 uyuyanlar” kınamalarla günü geçiştiriyor!
Vahşi batının “Epstein sabıkalısı” sözde liderleri, katliamın en başından bu yana katillere verdikleri sınırsız destek ile tarihin en şeytani sahifelerinde yer almayı çoktan garantiledi.
Şimdi; Dünyanın her tarafından yükselen insanlık vicdanı karşısında ön almak ve rol kapmak için “Filistin’i tanıyacaklarını söyleselerde” bunun hiçbir anlamı ve önemi yoktur.
Zira; Bir eylemi değerli kılan samimiyettir. Makyevelist batının şarlatan yöneticileri “Siyonizmin” kuklası ve kendi ahlaksız sapkınlıklarının esiri durumundalar. An itibarı ile Filistini tanıyacaklarını beyan etmeleri de insanlığın yükselen vicdanına oynamak ve kendi siyasi bekalarını muhafaza etmekten başka bir şey değildir.
Batının tutumu böyle de, İslam ülkelerinin durumu çok mu farklı?
Maalesef hayır!
Kınamaktan ve BM’ye şikayet etmekten başka hiçbir eylem gerçekleştiremeyen İslam ülkeleri yöneticileri bu sınavda sınıfta kalmıştır.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yemen gibi birkaç ülke liderinin dışında samimi şekilde bu davaya sahip çıkan olmadı.
Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleri, trilyonlarca dolarlık servetleri ve petrol kaynaklarına rağmen ABD ve İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırıma sessiz kalarak bu acı tablonun oluşmasına katkı sağladılar. Dökülen kanlara ortak oldular.
Elbette bunun hesabını hem dünya da, hem ahirette verecekler ve bu hesap çok çetin olacak.
Biz yönetilen bireyler yani halk olarak elimizden geleni yapabildik mi emin değilim.
Mesela; Bin tane yardım gemisiyle Gazze sahillerine gidilemez miydi? 
Bunu finanse edebilecek iş adamlarımız yok muydu? Ya da biz kendi imkanlarımızla bunu yapamaz mıydık?
Bunu yapsaydık birçok şeyi değiştirebilirdik belki.
Yazımın başlığına gelirsek; Geçtiğimiz gün bir televizyon yorumcusu Gazze konusunu yorumlarken HAMAS’ın gücü olmadığından bahsetti. Silah ve mühimmatları olmadığını ve İsrail işgaline karşı direnemeyeceklerini anlattı.
Bu seküler bir bakış açısıyla el hak doğrudur!
Lakin;  7 Ekim’den bu yana Batılı ülkelerin ve ABD’nin verdiği muazzam silah ve maddi desteğe rağmen HAMAS’ın büyük direnişine tanıklık ettik.
Terörist İsrail'in 30 gün de bitiririz dediği HAMAS, ONBİNLERCE İsrailli teröristi itlaf ederek etkisiz hale getirdi.
Yüzlerce belki binlerce tankı berhava etti.
İki yıldan bu yana direnişini kavi şekilde devam ettiriyor.
Bu direnişi sergilemek sadece silahla mühimmatla yapılacak bir şey değil. Biz iman edenler için elbette böyledir. Başkalarının “Çaresizlik” olarak değerlendirdiği HAMAS direnişi büyük bir zaferle neticelenecektir.
Tüm dünya onları yalnız bıraksa da, ALLAH CC asla yalnız bırakmaz, bırakmayacaktır.
Çaresizlik değil, tevekküldür Gazzelinin durumu.
Tıpkı HZ. İbrahim a.s’ın mancınıkta ateşe atılacağı an söylediği gibi; “Ben alemlerin rabbi olan Allah’a teslim oldum ve yalnızca ondan yardım dilerim”
Zafer yakındır inşallah…