BU KİTAP BİR ÇIĞLIK!
Kitap adı: Hekaton’la Son Tango (Aileyi İfsad Etme ve İnsanlığı Yeniden Yapılandırma Küresel Projesini’nin Bir Meta-Analizi)
Ketebe yayınları, 4. baskı, Aralık 2023 İstanbul, ss. 289.
Kitaplar umumiyetle bana sükûnet veren liman gibi gelir; lakin şimdi öyle bir kitap var ki elimde kalbimi paramparça etti, huzurumu kaçırdı.
O müthiş satırlardan bir an evvel kurtulmak için bir çırpıda okundu.
İsviçre’de yetişen psikiyatrist Mustafa Merter: “Bu kitap bana yazdırıldı” diyor; “fakat çok zor bir şekilde, acı çektire çektire.”
Yazma süreci enteresandır. Tatil amaçlı seyahat halindeyken bir danışanı artan eşcinsellik vakalarıyla ilgili yardım talebinde bulunur. Onunla telefon görüşmesini sonlandırdığında Fransızca yayın yapan bir İsviçre frekansına denk gelir; eşcinsel ebeveyne sahip 10-15 yaşlarında çocukların röportajlarından oluşan bu program adeta dehşete düşürür Merter’i. Duydukları gerçek midir değil mi tereddütte kalır. Zihni onu 70’lerin üniversite yıllarına götürür; o senelerde İsviçreli arkadaşları da dahil hiçkimsenin böyle bir rezilliği kabul etmesi tahayyül bile edilemez. Peki son 50 senede bir toplum nasıl bu kadar değişebilmiştir? Toplumsal dejenerasyonun nasıl böyle büyük bir hızla yayıldığını anlamak için vakit kaybetmeden yola koyulur. İşte kitabımızın 6 aylık yazdırılma serüveninin membaı burada başlar.
Malumunuz 2. Dünya Savaşı’ndan sonra silahsız olduğu için “ Soğuk” olarak isimlendirilen Amerika ve Rusya arasında 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılmasına kadar devam eden bir gerginlik hüküm sürüyordu dünyada.
Lakin şimdi grejuvadan daha yakıcı silahlar bize doğrultuldu; ailemiz yani biz; sinsice, sessiz ve soğuk savaşın yegane hedefiyiz!
Bu öyle bir soğuk savaş ki dünyanın en tehlikeli satranç ustaları etrafımızı çevirmiş; düzenek hazır ve kimseler uyanmadan mat etmek niyetindeler bizi. En büyük arzuları, hususi narkozlarını ruhumuza zerk edip, bizi uyutabildikleri kadar uyutmak.
Yazarımız ne yaman bir görevi üstlenmiş böyle; bu sinsi oyun karşısında hipnoz edilmişleri uyandırmak için çırpınıyor adeta;
“Kalkın! Düşman her cephede mevzi aldı, ailenizi vuruyor! Savaşta olduğunuzu fark edin önce!” nidasıyla haykırıyor.
Kitabımızın adı “Hekaton’la Son Tango”.

Hekaton, Yunan mitolojisinde geçen 50 başlı 100 kollu bir canavar. Yazarın bu canavara benzettiği küresel tehlike; aileyi ifsad edip insanlığı yeniden yapılandırmak ve kontrolü ele geçirmek istiyor. Bu ikazın komplo teorisi olduğunu düşünenler ve bu canavara inanmak istemeyenleri uyarıyor müellif; canınız gibi sevdiğiniz oğlunuz , gül gibi kızınız bir gün karşınıza çıkıp “Ben cinsiyet değiştirmek istiyorum” dediğinde artık iş işten geçmiş olabilir; zira meta-analizini yaptığı bütün araştırmaları bu uçuruma doğru dağdan iner gibi koşarcasına yuvarlandığımızı gösteriyor.
İşte savaşın 6 cephesi:
- Kadim terbiye sisteminin çökertilmesi: Geleneksel aile yapısının bozulması.
- Kadın Hakları derken “Erkek kadın” Yaratma projesi
- Baba otoritesinin Kasıtlı olarak yıktırılması
- Ecinsel hayat tarzının, her türlü cinsel sapkınlığın ve sübyancılığın küresel çapta olduğu gibi eş zamanlı olarak arttırılması
- “Toplumsal Cinsiyet” ideolojisi/ Kadın ve Erkek farkının ortadan kaldırılma projesi
- Tabii duyguların kasıtlı olarak başka alanlara yönlendirilmesi/ Üstel bir hızla arttırılmış hayvan sevgisi
Cepheler çok tanıdık değil mi?
Aile gelenekleri tepetaklak edildi; anne babalarını dinleyen evlatların yerini ebeveynini yöneten evlatlar aldı. Baba otoritesi de çocukların eline geçti; babadan değil evlattan korkuluyor artık.
Müellif kitabın daha ilk sayfalarında kâinatta tezahür eden Cemâl ve Celâl dengesine ve bu dengenin nasıl alt üst edildiğine dikkat çekiyor.
Kadında nahiflik ve zarafetiyle tecelli eden Cemâl, erkekte mündemiç Celâl dengesi bozuldu. “Feminizm” adı altında Batı’dan kopyalanan hareket, sözde “kadın haklarını savunuyoruz” diye ortaya çıkıp (ki biz 28 Şubat döneminde, Nur Serter öncülüğünde, üniversite öğrencilerini başörtülü oldukları için okullarından acımasızca atarlarken maskelerinin nasıl düştüğünü ve çirkin yüzerlini bizatihi yaşayarak gördük), kadının anneliğini elinden aldı, ev hanımlığını değersiz kıldı, erkek gibi fıtratına uymayan işlerde çalışmayı alkışladı. Feminizm’in nasıl bir tezat olduğunu öğrenmek isteyenler “Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı” yahut “Yaşını Gösteren Kadınlar / Yaşlanmanın Feminist Deneyimi” adlı kitaplara bakabilirler.
Tarihin en ağır soykırımı Gazze için Oxford olmak üzere dünya üniversiteleri ayağa kalkarken, daha geçtiğimiz günlerde ülkemizin sayılı üniversitelerinden ODTÜ’de öğrencilerin LGBT pankartlarıyla ayaklarını yere vura vura nasıl kalbimizi acıtarak geçtiklerine birlikte şahit olduk. Emperyalizm çocuklarımızın zihnini tamamen ele geçirmiş durumda.
Peki her türlü sapkınlığın, Avrupa’da kanunla korunduğunu biliyor muydunuz? Mesela 30-40’ında bir erkekle bir çocuk (rızası olduğu sürece) beraber olabiliyor, bu suç değil! Bu kitapta geçen misallerden yalnızca bir tanesi.
Okurken gerçekten zorlandığım bir diğeri daha; 20 yaşlarında, baba sevgisinden mahrum bırakılmış bir genç, internet üzerinden kendini müşfik bir baba gibi tanıtan biriyle ilişki kurar, sevgi aramak için gittiği evde tecavüze uğrar. Aklı allak bullak olan genç 2 senede 150 benzer ilişki yaşar ve AIDS hastası olur; bu kabustan uyanmak için yardım almak ister. Ütopik geliyor değil mi; biz uyuyaduralım, böyle bir vakaya terapi sunmak dünyanın bir çok ülkesinde suç kapsamına alınmış!
Hekaton’un bir kolu da hayvan sevgisinde mübalağa. Gazze’de bir seneyi aşkın süren çocuk katliamında sus pus olan vicdansız merhametliler, kedi köpekler sokaklardan alınmasın diye avazı çıktığı kadar bağırıyor, yollar sokaklar köpeklerden geçilmiyor! İşte bu masum görünen sahneler de savaşın hedefine ulaşmış mühim bir alanı.
Şimdi de savaş da kullandıkları enstrümanlara bakalım.
Korkunç bir hızla yayılan sosyal medya, yapay zeka aracılığıyla, politika, hukuk, psikoloji ve psikiyatri; kısaca her cepheden içimize sızmaya devam ediyorlar!
Google, Facebook, İnstagram, X, aynı zamanda bütün verilerimizi ele geçirip stokluyor her an.
Çin’den dünyaya yayılan Tiktok, gençleri acımasızca uyuşturuyor; lakin Çin bu büyük tehlikeden kendi çocuklarını gerek süre sınırlaması getirerek gerek ülkesine has millî hisleri kuvvetlendirmeye yönelik muhteva üreterek korumaya aldığı alanı, dünyaya zehir olarak saçmaya devam ediyor!
Netfilx, Disney aynı amaca kuvvetlice hizmet etmekte!
Politika onların vazgeçilmez argümanlarından biri. İktidar olmak isteyen siyasetçiler bir hoşgörü ağıyla bu sapkınlığı destekliyor maalesef. Ülkemizde dahi hiç ummadığınız politikacıların bir zamanlar onların haklarını savunan sözler sarf ettiğini okurken, kitabın sizi içine aldığı buzdan labirentten bir an evvel çıkış arıyorsunuz.
Psikoloji ve psikiyatri alanı tamamen onları destekleyenlerin tekelinde; akademik alanda tersi çalışmalar yapmak isteyenler, tasavvufi yaklaşımlar yazarımızın da başına geldiği gibi ya aşağılanıyor ya engelleniyor.
Avrupa hukukunda aile, henüz ergenliği başlamış 12-13 yaşlarında çocuğunun bile cinsiyet değiştirmesine engel olamıyor, özgürlükler ülkesi sınırsız özgürlük tanıyarak çocukları ebeveyninden koruyor!
Nihayetinde ağlarına düşürdükleri gençler, acılar içinde ıstırapla acı hayatlarına intiharla son veriyorlar.
Bu yalancı, özgür ve sapkın cennet, cehennemin ta kendisi aslında! Lakin ne yazık ki bunu öğrenmeleri çok pahalıya mal oluyor.
Velhasıl müellifin yazarken bizim okurken zorlandığımız gerçek hayat hikayeleriyle dolu misalleri dinlemeye kalp dayanmıyor hakikaten.
Peki nasıl tedbir alabiliriz, ne yapabiliriz?
Bu sancılarla İstanbul Sözleşmesi’nin gündeme getirildiği günlerde (2011) Ak Parti İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu’nun kapısını çalıyor Mustafa Merter. Zorlanarak da olsa vatani görevinin bilinciyle durumun vehametini anlatıyor.
Güya kadın haklarını güvenceye alan İstanbul Sözleşmesi’nin arkasındaki sinsi cinsiyetsizleştirme tuzağı yıllar sonra ancak 2021’de kaldırılıyor. Tabii bu sadece bataklığın kurutulan küçük bir kısmı.
Hekaton’la tango zannettiğimizden de zor!
Çok yönlü cephelerle mücadele yöntemlerini de anlatan Mustafa Merter; “en mühim çözüm alttandır” diyor; yani uyandırılmış, gerçeği anlamış halk kitlelerinden gelen tepki ile bu savaşa karşı zafer doğru orantılıdır.”
Malcolm X’in deyişiyle “Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter!”
Uyanmak ve uyandırmak için lütfen bu kitabı vakit kaybetmeden okuyun ve okutun; zira yarın çok geç olabilir!