Enerjinin diplomasiye dönüşen gücü

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Kimi projeler sadece teknik altyapıdan ibaret değildir. Borular toprağın altından değil, siyasi zeminlerden, tarihî fay hatlarından ve jeopolitik belirsizliklerden geçer. İşte Türkiye-Suriye Doğal Gaz Boru Hattı da tam olarak böyle bir proje. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın Kilis’te gerçekleştirdiği tören, sadece bir vananın çevrilmesinden ibaret değildi; bölgesel istikrar için açılmış bir kapının anahtarıydı.

Bugün, ensar şehrimiz Kilis’te tarihi bir ana şahitlik ediyoruz. Yıllardır büyük acılar çekmiş Suriyeli kardeşlerimizle bağlarımızı daha da güçlendiriyoruz.” diyen Bayraktar, aslında enerji politikalarının insani diplomaside nasıl bir rol üstlenebileceğinin altını çizdi. Bu boru hattı, Azerbaycan gazının Kilis üzerinden Suriye’ye akmasını sağlıyor. Ama sadece gaz değil, aynı zamanda umut da taşıyor.

Halep’e Gaz, Bölgeye Umut

Bakan Bayraktar’ın şu cümlesi, projenin stratejik vizyonunu net şekilde ortaya koyuyor:
“Allah’ın izniyle doğal gazı, Halep'e, Halep'ten de Humus'a kadar taşıyacağız.” Bu ifade, kısa vadede bir teknik hizmet sunumunun çok ötesinde, uzun vadeli bölgesel barış ve yeniden inşa hedefinin bir parçası.

Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesinden gelen ve 36 inç çapında yaklaşık 93 kilometre uzunluğundaki hat, Kilis'in Yavuzlu Köyü'nde Suriye sınırına ulaşıyor. Bu noktadan itibaren Azerbaycan’dan gelen gaz, günde 6 milyon metreküpe kadar Suriye’ye sevk edilecek. Yıllık potansiyel ihracat kapasitesi 2 milyar metreküp. Bu rakamlar, teknik olarak büyük bir başarı. Ancak asıl etki, sosyal ve ekonomik faydalarda gizli.

Bayraktar’ın ifadesiyle, “Bu doğal gaz ile yaklaşık 1.200 megavatlık elektrik santrali faal hale gelecek, bu sayede 5 milyon hanenin elektrik ihtiyacını karşılayarak, Suriye’de hayatın normalleşmesine çok ciddi bir katkı yapacak.” Burada söz konusu olan şey sadece enerji tedariki değil; eğitimden sağlığa, tarımdan sanayiye tüm yaşamın yeniden başlamasıdır.

Üçlü İşbirliğinin Enerji Yansıması

Bu projede dikkat çeken bir diğer unsur, Türkiye’nin enerjideki diplomatik koordinasyon yeteneğidir. Azerbaycan gazı, Türkiye üzerinden Suriye’ye ulaşıyor. “Azerbaycan’dan gelen gazın Türkiye-Suriye sınırında teslimine yönelik bir swap anlaşması imzaladık.” diyen Bayraktar, enerji diplomasisinin çok taraflı yapısını ortaya koyuyor.

Mart ayında hayata geçirilen Iğdır-Nahçıvan hattından sonra şimdi de Suriye için yeni bir kanal açılıyor. Üstelik sadece Azerbaycan değil, Katar da bu yapının içinde aktif bir oyuncu. Bayraktar’ın da ifade ettiği gibi, bu stratejik ortaklıklar hem ekonomik hem de siyasi düzlemde çok yönlü bir kazan-kazan üretme potansiyeli taşıyor.

Enerji Bakanlığı, bu projeyi sadece bir ihracat başarısı olarak görmüyor. Bakan Bayraktar’ın şu sözleri dikkat çekici:
“Kısa, orta ve uzun vadede neler yapabiliriz bunları belirledik. Türkiye olarak, 2017 yılından bu yana Afrin, İdlib gibi bölgelerin enerji arz güvenliğini sağlıyoruz.”

Bu, klasik bir devlet politikası değil. Bu, bir yeniden inşa stratejisi. Bir bölgenin elektriksizliğini sona erdirmek, o bölgeye hayatı, eğitimi, üretimi, güvenliği ve insan onurunu geri kazandırmak demektir. 8 farklı noktadan halihazırda Suriye’ye elektrik ihracı yapılırken, bağlantı kapasitesinin 861 megavat’a çıkarılması hedefleniyor. Bu da Suriye'deki 1,6 milyon haneye enerji sağlanacağı anlamına geliyor.

Tüm bu gelişmeler, Türkiye'nin sadece enerji geçiş koridoru değil, enerji temelli kalkınma diplomasisinin de merkez ülkesi olduğunu gösteriyor. Bayraktar’ın şu ifadesi, bu yaklaşımın en net özetlerinden biri:
“Projemizin tüm bölgeye ve özellikle Suriyeli kardeşlerimize hayırlı olmasını diliyor, projede emeği geçen bütün taraflara ve çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.”

Bu yazıda bahsi geçen borular, bir bölgeye sadece gaz değil, istikrar, dayanışma ve yeniden inşa ruhu taşıyor. Suriye'nin enerjisi yeniden yanmaya başladıkça, Türkiye'nin de bölgesel liderlik haritası daha da netleşiyor.