Bir Karadeniz akşamında...

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Sahilde gezindim.
Sıcak bir yaz akşamında olması gereken herşey vardı.
Mavi deniz, masmavi gökyüzü ve yapış yapış nem...
Karadeniz, diğerlerine göre daha serin. Uzaktan gelen müzik sesi gönlümün yönünü o tarafa çevirdi. Müziği çok severim. Müzik ile ruh arasında esrarengiz bir ilişki olduğuna inanırım. Musikişinas birisiyim.
Bir müddet sonra ayaklarımda sesin geldiği tarafa yönlendi.
Mekanın kapısına kadar geldim. Büyükçe bir menü ve fiyat panosu asmışlardı girişe. Bir süre göz gezdirdim: "Izgara köfte 380 lira, balık porsiyon 550 lira..
-Çay içsem. Sadece çay içerim ben de!
Akustik gitarın tınısı duygularımla dans ederken yüreğim liseli aşıklar gibi kıpır kıpır heyecanlı. Adam da ne yaman söylüyor, haydi gireyim  "Akdeniz akşamları bir başka oluyooor.."
Hoop noluyoruz hemşerim, buraya kadar!

Bir zamanlar Güneri Civaoğlu yazardı, bu minvalde hayatın içinden kendine has yazılardı. Yediğini, içtiğini, gezdiğini, gördüğünü anlatırdı. Okurken keyif verirdi dogrusu.
İtiraf etmeliyim ki, en az Güneri bey kadar hayattan haz almayı ve haz veren yazılar yazmayı ben de çok isterdim.
Kim istemez ki?
Hani bir şiir vardı İbrahim Sadri'nin "Biz de severiz güzel olan her ne varsa" diye başlayıp devam eden...

Mesela; Tuzumuz kuru olsa!
Yani hergün faturalarla cebelleşmesek, ya da hesabı ayın son gününe ucu ucuna anca denk getirmesek!
Sosyal ve siyasi meselelere kafa yormasak!
Bir haksızlık görünce aman bana ne diyebilsek!
Garibanın, yoksulun derdiyle dertlenmesek!
Eğriye doğru, doğruya eğri diyebilsek!
Tek dert bu olsa!
Gözümüzü kapasak zulümlere!
Herşeyi gorüyoruz ve vicdanımız;
"Gazze diyor, Filistin'i fısıldıyor, Suriye'den havadis veriyor, Afrika'dan dem vuruyor"
Hiçbir şey bulamazsa "Kızılderili diyor, Mohikan, Apaçi, Coni, katliam" diyecek ki: Höst ulan!
-Yetti be, sana ne ulan sana ne!
Diyemiyorum, diyemem mizacım bu...
Seven sevsin ne diyelim. Bizim sevdalarımız başka, sevişimiz başka..
Ağlamamız başka, gülüşümüz Başka...
Üstad merhum Kadir Mısıroğlu, muhterem eşini istemeye gittiğinde hanımefendiye şöyle demiş: "Ben davamla evliyim. Siz ikinci olmaya var mısınız?"
Dünyevileşmenin dayanılmaz cazibesi ve hafifliğine inat;
"Bir davaya gönül vermenin dayanılmaz ağırlığı böyle birşey olsa gerek."
Bilmenin faturasından daha ağır bir bedel yoktur.
Zira bu bedel "Hakikat aşkına acı çekmekle başlayan uzun bir ızdırap yoludur"
Yürüyene aşk olsun...