Katillerin hakkı idamdır!
Keyfe keder yazalım madem.
"Hikayesi zor" olan bir dünyada yaşıyoruz işte.
İyi ile kötünün aynı havayı soluduğu, nur ile kirin aynı musluktan aktığı bir alem!
"Mekânı bir satıh, zamanı vehim" denilen yerküre....
Burası dünya!
Duygular olmasa şarkılarda olmazdı. Kalp yalnızca kan pompalayan bir et parçası olurdu.
İyi ki duygular var. Var ki, kan ile birlikte aşk pompalıyor kalp.
Peki zalimlerinde kalbi var mı?
Aslında var ama onların ki sadece pompa olandan!
İki gün önce kan donduran bir caniliğe şahit olduk yine.
Yine diyorum çünkü bu travmayı toplum olarak neredeyse her yıl bir ya da birkaç kez yaşıyoruz.
Bir cani kız arkadaşını öldürdükten sonra cesedini bir valize koyup sokağa bıraktı.
Psikopatça ve canavarca hislerle 22 yaşındaki bir genç kızı katleden katil eski bir polis memuru.
Bu ruh bozukluğu olmayan ve en düşük seviyede olsa bile vicdanı olan her insanı derinden yaralayan bir vakadır.
Bu nevi haberlerde ilk aklıma gelen vakanın kriminal tarafı değil.
Gazetecilik mesleğim "Kim, nerede, nasıl" gibi olayın evrensel habercilik suallerine odaklansada, insani yönüm; "Bir insan bir insana bunu nasıl yapar" sorusuyla meşgul olur hep.
Toplumun vicdanında derin teessür bırakan benzeri hadiselerin tekrar tekrar vuku bulması "Cezasızlık"konusunu gündeme getiriyor.
Aslında toplum olarak, yaşanan her acı olay sonrası "İdam" konusunu birkaç gün konuşuruz. Ancak zaman herşeyi çok çabuk unutturduğu gibi bu olaylarıda unutup geçiyoruz.
Biz unutuyoruzda, katledilen kurbanların yakınları unutabiliyor mu?
Mesela; En son katledilen kızcağızın anne babası veya kardeşi olsaydınız unutabilir miydiniz?
Üç beş gün, ay, yıl sonra acınız geçer miydi?
Geçmezdi elbette. Yaşadığınız hergün, her saat o acıyı hisseder, onunla yaşardınız.
Peki bu cinayeti işleyen alçak caninin durumu nedir bu arada?
Muhtemelen ağırlaştırılmış müebbet alacak ancak toplam yatarı en fazla 30 yılı geçmeyecek. Üçbeş yılını hücrede geçirecek sonrasında koğuşa geçecek. Tosunlar gibi yiyip içecek, kilo almamak için avluda spor yapmasına izin verilecek. Televizyon seyredecek, şarkı dinleyecek, nefes alıp verecek. En alt seviyede olsa bile hayatın nimetlerinden zevk almaya devam edecek. Belki bir genel af umuduyla kendini avutabilecek.
Maktül ise çoktan yaşamı elinden alınmış ve mezara defnedilmiştir.
Şimdi tüm yürek acımla, maktülün ailesine empati kurarak soruyorum; Yahu Allah aşkına bu ceza vicdanları teskin eder mi?
Bu adalet, gerçek adalet olur mu?
"Benim inandığım adalette, sabah bir masum öldürülürse, akşam bir katil ipte sallandırılır"
Toplumun bir kısmının kısasa yani idama neden karşı olduğunu anlamak zor. Oysa kısas ilahi adaletin tecellisidir.
Namuslu ve dürüst insanlar kısastan neden ürker ki?
Oysa kısastan korkması gerekenler; Katiller, caniler, hırsızlar, vurguncular, tecavüzcüler olmalıdır.
Yahu sen katil misin?
"Belli mi olur bakarsın birgün birini öldürürüm" gibi manyakça bir fantezin mi var ki kısasa ya da adına her ne derseniz idama karşı çıkıyorsun!
Bu konuda o kadar çok yazdım ki, artık söylemekten bıktım.
İdam gelmeden, üçbeş tane cani meydanda asılmadan suç oranlarını düşüremezsiniz!
Düşmez kardeşim! Çünkü cezalar caydırıcı olmaktan çok uzak.
Beş kişi bir olup sokakta bir kişiyi öldüresiye darp ediyor, cezası neredeyse yok. Haydi tutuksuz yargılayalım.
Hırsızlık yapan üç ay yatıp çıkıyor.
Yok beyler yok!
İdam cezası bir an önce uygulamaya alınmalı ve cezalar en az üç kat daha artırılmalıdır.
Bir vatandaş olarak devletinden talebimdir vesselam...