Sanat camiasının kelebek etkisi

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Sosyal medya da bir video ilgimi çekti. Ünlü şarkıcı Bayhan, ünlü tiyatrocu Eser Yenenler'in sunduğu bir tv programına konuk olmuş.
Programın en ilginç kısmı bu olsa gerek, Eser, Bayhan'a "Hayatında hiç alkol almamışsın, doğru mu?" Diye soruyor. Bayhan: "Hayır hiç alkol almadım" deyince, Eser, büyük bir şaşkınlık içinde bakıyor.
Bayhan, neden alkol almadığını kısaca "Alkol beyni uyuşturuyor. Benim şarkılarıma adapte olmak için buna ihtiyacım yok" diye özetliyor.
Bayhan'ın alkol konusundaki hassasiyeti "Dini" gerekçelere dayanmasa da, yani "Helal, haram" terminolojisi üzerine İnşa edilmemiş olsa da, alkolü sanatın vazgeçilmez aksesuarı olarak gören Türk sanat camiasında dudak bükülecek bir eksiklik olarak görüleceği kesin.
70'li yılların sonuna doğru sinemanın içine düştüğü krize "Pornografi" yolunu açarak çözüm bulan Yeşilçam film sektörünün içine düştüğü hal acınasıydı.
Türk sanat camiasında alkol almayan, İslamı aşağılamayan hatta ateist olmayanların kabul görmediği uzunca bir dönem oldu.
Rahmetli Münir Özkul, bir röportajda bu konudan epeyce bahsetmiş ve yaşadıklarını nakletmişti.
Yeşilçam filmlerinde müslüman tiplemeler genellikle çıkarçı, tefeci ve hatta ırz düşmanı olarak karşımıza çıkardı. Bu konuda rolünü en iyi yapan sanırım Ali Şen'di.
Oynadığı filmlerde "Takkeyi başından hiç çıkarmaz, yalan söylerken bile besmeleyle başlar ve dini maske olarak kullanan tam bir makyevalist tipoloji olarak betimlerdi rolünü"
Tabi tüm bunların yegane gayesi vardı: Toplumu, sistematik olarak dönüştürmek, kendi kadim inancına, kültürüne ve geçmişine düşman ederek inkara zorlamak!
Kemalist sistem, sanatın, özellikle sinemanın toplum üzerindeki etki gücünün farkındaydı.
Bu konuda kendi sistem çarkından geçirmediği kimseyi arasına almıyor, camiada yer almasını istemiyordu.
Kendisine biat eden oyuncuları elindeki basın ve medya gücünü de kullanarak kısa sürede şöhret yapıyor sonrasında ise topluma zehrini bu ünlüler vasıtasıyla şırınga ediyordu.
90'lı yılların sonunda muhafazakar birkaç yönetmen bu gidişe dur demek için harekete geçti. Yönetmen Mesut Uçakan'ın çektiği, İskilipli Atıf efendinin hayatının konu edildiği "Kelebekler sonsuza uçar" filmi bu karşı duruşun ilk filmi olması hasebiyle çok kıymetlidir.
Zaman çizelgesini günümüze doğru yaklaştırdığımızda, sanat camiasındaki "Jakoben ateist" yapı büyük bir düşüş yaşayarak etkisini kaybetmeye başladı.
Kendilerini Kemalist, Atatürkçü ve Mustafa Kemal'in askeri olarak tanımlayan bu taifenin, dikkatli bakıldığında aslında Mustafa Kemal'in taşıdığı vatan hassasiyeti ile uzaktan yakından hiç bir ilgisinin olmadığı ve bunun pragmatist bir söylemden başka birşey olmadığı açıkça görülür. Tabi icra ettiği filmlerin sanatsal değeri ayrıca tartışılır.
Tek gayeleri kendi yaşam standardı ve toplumun onlara sunduğu "Ünlü" opsiyonuna bağlı olarak nüfuzlu ve ayrıcalıklı bir hayat sürmek olan sanat imtiyazlıları, Bunun sürdürülebilirliği için ne gerekiyorsa yapabilirler. Butün ideolojileri, dinleri ve düşünceleri büyük bir hoşgörü, tahammül ve empati çerçevesinde değerlendirirler ancak "İslam ve müslümanlar" hariç!
Aslında çok karmaşık bir konuya girdiğimin farkındayım.
Söylenecek çok şey var ancak buraya sığmaz.
Şimdilik bu kadar yeter...