Hürmüz Boğazı’na Geçmişten Bir Örnek
Geçtiğimiz günlerde İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatacağına ilişkin haberler okuduk. Yeterince dikkat çekmese de, böyle bir olay yaşansaydı, sanılandan çok daha büyük bir etki oluşturacaktı. Bunun en büyük örneğini Cemal Abdül Nasır 1956 yılında bütün dünyaya göstermişti.
Süveyş Kanalı, 1859 yılında inşasına başlanan ve 1869 yılında tamamlanan, Mısır’da yer alan; başlıca mühendislerinin Fransızlar ve İngilizler olduğu, dünya ticaret ağının önemli bir parçası olan bir kanaldır.
Süveyş Kanalı yıllar boyunca Fransızlar ve İngilizler arasında dahi büyük tartışmalara sebep olmuştu. Mısır’ın o dönemde önemli bir projesi olan Aswan Projesi’ne ABD ve İngiltere destek vereceklerini söylemişti. Ancak işler bir süre sonra değişti. Nasır’ın Sovyetler Birliği’ne olan yakınlığı nedeniyle destekten vazgeçtiklerini açıkladılar.
Nasır da, kendi ülkesinde bulunan Süveyş Kanalı’ndan daha fazla gelir elde etmek amacıyla kanalı millileştirmeye karar verdi. Tabii ki en büyük sebebi bu değildi. Fransızlar ve İngilizlerin, kanal aracılığıyla kendilerini sömürgeleştirmeye çalıştıklarını düşünüyordu Nasır. Kanaldan gelen gelirler düşünüldüğünde, Mısır devletinin payı oldukça komik rakamlardı. Aynı zamanda bu durumun egemenlik ihlali olduğunu belirten Nasır, 1956 yılında kanalı millileştirdiğini duyurdu. İkinci Dünya Savaşı sonrası patlak veren bu önemli mesele, bir anda dünyanın gündemine oturmuştu.
İşlerin diğer önemli tarafı ise, Batılı devletlere meydan okuyan bir Mısır’ın ortaya çıkmasıydı. Bunun sonucunda Fransa, İngiltere ve İsrail ortak bir kararla Mısır’a müdahale ettiler. Fransa ve İngiltere kanaldaki haklarını geri isterken, İsrail’in gözü topraktaydı. Neticede, Sina Yarımadası’na saldırıyı başlatan İsrail oldu. İngilizler ve Fransızlar ise kanalın güvenliğini sağlamak amacıyla müdahale ettiklerini söylüyordu.
Önceki 2-3 ayda kanal gelirleri doğrudan Mısır’a gitmişti. Bu durum, Süveyş Kanalı’ndan Avrupa’ya petrol taşıyan İngiltere için hayati önem taşıyordu.
Savaştan dolayı kanalın tamamen kapalı tutulması ise bütün dünya için önemli bir sorundu. Gemiler, Ümit Burnu’nu dolaşmak zorunda kalıyor; bu da sevkiyatların haftalarca gecikmesine ve maliyetlerin oldukça artmasına sebep oluyordu.
Orta Doğu’dan gelen petrolün bu şekilde geç ve pahalı ulaşması hiç kimsenin işine gelmiyordu. Ancak Mısır direnmeye devam etti. Mısır’ın bu tavrı, o coğrafyadaki Batı bakışını değiştirmeye başlamıştı. Fransa ve İngiltere oldukça prestij kaybetmişti. Belki de ilk defa Orta Doğu’da güçlü bir milliyetçilikten söz ediyorduk. Halk Batı’ya karşı net bir duruş sergiliyordu.
ABD ise oldukça zeki bir tutum sergilemişti. Avrupa’nın gözden düştüğünü fırsat bilen ABD Başkanı Eisenhower, Orta Doğu’nun kendileri için de kritik olduğunu biliyor ve Avrupa’ya karşı sert bir duruş sergiliyordu.
O dönem ABD’nin Orta Doğu’yu kaybetmesi, Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu’yu kazanması anlamına geliyordu. Soğuk Savaş döneminde petrolün hayati bir kaynak olduğunu düşünürsek, ABD Orta Doğu (petrol) için Avrupa’yı kenara atmıştı.
Olaylar, Birleşmiş Milletler’in müdahalesi sonucunda İngiltere, Fransa ve İsrail’in çekilmesiyle sona erdi. Mısır, Süveyş Kanalı üzerindeki egemenliğini pekiştirmişti.
Hürmüz Boğazı’nın kapatılması ihtimali gündeme gelince aklıma Cemal Abdül Nasır geldi. Tabii ki konumları ve ticaret kapasiteleri farklı. Ancak ortak olan, dünya ticaretini sekteye uğratacak her türlü hamlenin sanılandan çok daha büyük etkisi olduğudur. Eğer böyle bir şansınız varsa elinize büyük bir koz geçmiş demektir.
Neyse ki böyle bir durumla karşılaşmadık. İran ve İsrail gerilimi şimdilik azalmış gibi görünüyor. Önümüzdeki haftalarda her şey daha da netleşir.