Kamu işçisinin sofrasında refah payı da olmalı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Kamu çalışanlarının gözleri bu hafta içi yapılacak ikinci teklife çevrildi. Yaklaşık 600 bin işçi için yürütülen 2025 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri görüşmeleri, sadece ücret pazarlığı değil; aynı zamanda bu ülkenin üretim çarklarını döndüren ellerin onur mücadelesidir.

İşveren tarafı olan TÜHİS, ilk teklifinde 2025 için %16 + %8 ve 2026 için %7 + %5’lik bir artış öngördü. Elbette bu teklifin işçi kanadında heyecan uyandırmaması anlaşılır. Çünkü aynı masada, enflasyonla mücadele eden, gıda fiyatlarıyla yarışan, çocuk okutmaya çalışan, kirasını ödemek için ter döken insanlar oturuyor.

Talepler gerçek dışı mı? Hayır, yaşanılan hayatlar gerçek

Türk-İş ve Hak-İş’in talebi belli: Günlük en düşük ücretin 1800 TL’ye çıkarılması, ardından %50 zam ve altı aylık dönemler için %25 artış. Üzerine de %10 refah payı. Kimilerine yüksek görünebilir bu oranlar. Ancak pazardaki domatesin fiyatı sadece domates değildir artık. Bu talepler, markete giderken poşetini iki kere düşünen, evladına okul forması almakta zorlanan insanların haykırışıdır.

Kamu işçisi, kamu yükü değildir

Zaman zaman kamu çalışanlarına yapılacak zamlar bir "yük" olarak görülür. Oysa bu insanlar, sabahın köründe hastaneyi açan temizlik görevlisidir. Elektrik direğine tırmanan teknisyendir. Demiryolu döşeyen işçidir. Bunlar bu ülkenin gizli kahramanlarıdır.

Refahın, sadece rakamların büyümesiyle ölçülemeyeceğini bilmeliyiz. Adil bir ücret, yalnızca bir ödeme değil; aynı zamanda bir "teşekkür"dür.

İşveren tarafına bir not

Kulislerde ikinci teklifin %20 + %10 civarında olacağı konuşuluyor. Hatta masada bu rakamların biraz daha yukarı çekilmesi ihtimali de var. Bu umut verici bir adım olabilir. Ancak işveren tarafının da bilmesi gereken şu: Bu görüşmelerin sonunda, sadece bir sözleşme değil, bir adalet terazisi tartılacak.

Çalışanın rızası olmadan atılacak her adım, sahada huzursuzluk olarak geri döner. Hatta olası bir uzlaşmazlık durumunda, Türk-İş’in grev seçeneğini değerlendirmesi de gündemde. Umarız o noktaya gelmeden, hakkaniyetli bir mutabakat sağlanır.

Çalışanlar bu ülkenin çimentosudur. Emeğiyle geçinenin hakkını gözetmek, yalnızca devletin değil, toplumun da sorumluluğudur. Asgari beklentilerin, azami anlayışla karşılandığı bir sözleşme hepimizin kazancı olur.

Ve unutmayalım: Emeğe saygı, adalete giden ilk adımdır.