Barış Harekâtına Giden Yol
Rumlar dışarıdan aldığı destekle Akritas Planı için var gücüyle müdahale ediyordu. Bir zaman sonra Makarios’un Enosis için yetersiz olduğunu düşünen EOKA, Yunan destekli bir darbe yaptı. Makarios’un yerine Nikos Sampson getirildi. Türklerin kaderi, EOKA üyesi militan birinin ellerine bırakılmıştı. Uluslararası arenada yalnız olan Türkiye Cumhuriyeti, bu darbenin uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirterek Kıbrıs Barış Harekâtı’nın sinyallerini vermeye başladı.
Bu sırada Kıbrıs’taki Rum radyolarında "Bekledim de Gelmedin" parçası sıkça çalıyordu. Rumlar, Türklerle alay ediyorlardı. Böylesine bir dönemde, 20 Temmuz sabahı o meşhur parça çalmaya başladı: “Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim.”
Kıbrıs Barış Harekâtı
Türkiye Cumhuriyeti, 1974 senesinde büyük bir yalnızlıkla Kıbrıs’a barışı sağlamak için garantörlüğünü kullanarak asker çıkardı. Girne kıyılarından denize çıkarma yapılırken, Lefkoşa’nın kuzeyine havadan indirme gerçekleştiriliyordu. Rum camiası, şok içinde havadaki paraşütleri vurmaya çalışıyordu. Başarılı geçen bu çıkarmada Türkiye Cumhuriyeti, adanın kuzeyindeki Rum hedeflerini yok etti.
Yıllar boyu yapılan katliamlara göz yuman Batı medyası, Türkiye’yi işgalci güç olarak tanımlıyordu. Birleşmiş Milletler bir toplantı düzenledi. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin bulunduğu görüşmelerde netice alınamıyordu. Rum güçleri karşı saldırıya geçiyor, çekildikleri köylerdeki Türkleri katletmeye devam ediyordu. Eli silah tutabilecek yaştaki erkeklerin başlarının kesildiğini duyan Türkiye Cumhuriyeti, bunun bir oyalama taktiği olduğunu fark etti. Başbakanlığa meşhur o cümle geldi: “Ayşe tatile çıksın.”
Harekâtın ikinci kısmı başladığında Türkiye Cumhuriyeti büyük bir ilerleme kaydetti. Adanın %37’sine hâkim oldu. Rumlar güneye göç etmeye başladı. Harekâtın ardından Kıbrıs ikiye bölündü. ABD ve birçok Avrupalı devlet, Türkiye Cumhuriyeti’ne silah ambargosu uyguladı. Amerikan malları daha pahalıya gelmeye başlamıştı. 1983’te Kıbrıslı Türkler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etti.
Günümüzde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye
Batı medyası, Türkiye’nin garantörlüğünü görmezden gelerek onu işgalci güç olarak tanımlamıştı. Bundan Kıbrıslı Türkler de etkilendi. Rum yönetimi Avrupa Birliği’ne girerken, KKTC’yi Türkiye dışında hiçbir ülke tanımıyor. Bu durum, ayrımcılığın en açık örneklerinden biridir. Güneydeki Rum yönetimi, adadaki tek meşru temsilci olarak görülüyor. Bu algı Batı’da her ne kadar değişmese de, güneydeki Rum kesiminde bir değişimden söz edebiliriz. Önceden şartsız, kayıtsız “Enosis” diyen bu kesim, günümüzde daha temkinli davranıyor. Akritas Planı’nın tarihin tozlu sayfalarına kaldırıldığını hepimiz görüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik olarak çıkmazda olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için uluslararası arenada bir nefes olmaya çalışmaktadır. KKTC’nin 2022 senesinde Türk Devletler Teşkilatı’na gözlemci üye olarak katılması, diplomatik açıdan olumlu bir adımdır.
KKTC’nin sınırlı ticaretini düşündüğümüzde, Türkiye’nin en büyük stratejik ortak olması büyük bir öneme sahiptir. Düşünün ki Türk Lirası, KKTC’de resmî para birimidir. Doğu Akdeniz’de doğal gaz ve enerji kaynakları meselesinde, güneydeki Rum yönetiminin tek taraflı adımlarına karşı Türkiye ve KKTC, Kıbrıslı Türklerin de aynı şekilde söz sahibi olduğunu savunmaktadır.
Askerî alanda Türk Silahlı Kuvvetleri, adadaki barışı ve Türk halkının güvenliğini sağlamak için adanın kuzeyinde kalıcı hale gelmiştir.
Son yıllarda KKTC’de gerçekleştirdiğimiz TEKNOFEST, dünyada büyük ilgi görmüştür. Yine aynı şekilde KKTC’nin bağımsızlığını ve egemenliğini simgelemek amacıyla KKTC Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılmıştır. Bunlar gibi birçok örnek verilebilir. Aramızdaki bağlar gittikçe derinleşmektedir. Bu durum her ne kadar bazı kesimleri rahatsız etse de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bizler için vazgeçilmezdir.