İstanbul'un Fethi ve Günümüz

YAYINLAMA:

Bugün tarihteki en önemli olayın, Orta Çağın kapanıp Yeni Çağın başladığı, İstanbul'un fethinin 572. yıl dönümü. İki kıtayı birbirine bağlayan eşsiz boğazı, emsalsiz tarihi uğruna sayısız insanın kanının döküldüğü İstanbul...

Eski tarihlerde İstanbul

Bu topraklar fetihten binlerce yıl önce de insan sesleriyle yankılanıyordu. Yapılan kazılar, neolitik çağa uzanan bir geçmişten söz ediyor bizlere. Sonrasında Avrupa'dan göç eden bir topluluğu, yani Trakları görüyoruz. M.Ö. 667 yılına gelindiğinde ise Megaralı (Yunanistan'ın bir şehri) Byzas, Megara'dan ayrılan küçük bir kabileye eşlik ederek yeni bir şehir kurmak için göç ediyor. Yola çıkmadan önce ise efsaneye göre Delfi'deki Kahine danışıyor. O dönemlerde kahinler büyük önem taşıyordu. Liderlerin göçlerde, savaşlarda, kıtlıklarda kahinlere danıştığı zaten biliniyordu. Kadın kahin Pythia, Byzas'a “körler ülkesinin karşısına şehir kurması” gerektiğini söylemiş. Byzas da batıya doğru göç ederken Khalkedon'da (Kadıköy) bir topluluk görüyor. Hemen karşısında Sarayburnu'nu fark eden Byzas, buranın daha güvenli olduğunu düşünüyor ve Khalkedonluların kör olduklarını, burayı fark etmediklerini düşünüyor. Boğaziçi'ni görünce bir hayranlık besleyen Byzas, buranın stratejik önemini de fark etmiş ki Kahin Pythia'nın söylediği yeri Sarayburnu olarak yorumlamış. İşte Sarayburnu'nda kurulan Byzantion'un kuruluş hikayesi budur aslında. Ancak burayı önemli kılan zamanla gelişen ticaret ağıdır. Hem karadan hem de denizden çok kapsamlı bir ticaret merkezine dönüşmüştür. Bunu fark eden diğer topluluklar içinde sürekli ilginin arttığı bir kent olmuştur Byzantion.

ROMA'nın Gelişi

M.S. 196 yılında zaten bir süredir meydana gelen iç savaşlarla Roma çalkalanıyordu. Roma İmparatoru Septimius Severus, Yunan kolonisi olan Byzantion'u rakiplerini desteklediği iddiasıyla cezalandırdı. Şehirde büyük bir yıkım oldu. Ardından diğer Roma kentlerinin benzeri olan bir kimlik kazandırıldı.

Kim bu Konstantin?

Konstantin bir Roma İmparatoruydu. O dönem Roma'nın kendi kentleri arasında süregelen savaşlar halkı ve imparatorluğu çok yormuştu. Buna bir çözüm olarak imparatorluğun merkezinin batıda, daha güvenli bir yere taşınması düşünüldü. Ve sonuç olarak da jeopolitik konumundan ötürü İstanbul tercih edildi. İstanbul desem de Sarayburnu olduğunu belirtmemde fayda var. Günümüz İstanbul'u olduğunu düşünmek yanlış olur.

Konstantinopolis

M.S. 330 yılında Nova Roma (Yeni Roma) ilan edilen Byzantion artık Roma İmparatoru Konstantin'in adıyla anılıyordu. Halk bir zaman sonra Konstantin'in şehri anlamında Konstantinopolis demişti.
Bir diğer tarafta Hristiyanlığın önceki yıllardaki yasaklı süreci sona ermişti. Konstantin'in tanıdığı bu serbestlikle beraber büyük bir yükselişe geçen Hristiyanlığın yeni Kudüs'ü yapılmak istendi. Başlangıçta Kudüs, İskenderiye ve Antakya kiliseleri daha önemliydi. 381 yılında alınan kararla Roma'dan sonraki en saygın kilise Konstantinopolis olmuştu.
İlerleyen yıllarda Ortodoksluğun da kurulmasıyla Doğu ve Batı kiliseleri tamamen ayrıldı (M.S. 1054). Ortodoksluğun merkezi Konstantinopolis oldu. 360 yılında yapılan Ayasofya bu merkezin en kutsal mabedi sayıldı.
Konstantinopolis önceki gibi sadece ticaretin merkezi değil, dinin de merkezi olmuştu. Sayıca büyük nüfusa erişen Hristiyanlığın gözdesiydi burası. Katolik Doğu'nun sahip olmak istediği, Ortodoks Batı'nın kalbi Konstantinopolis...
Zaman zaman birbirlerine yardımcı oldukları bilinse de çoğu zaman kırıcıydılar. Hatta Avrupa'dan Müslümanlara karşı yola çıkan Haçlı İttifakının 1204 yılında yön değiştirip Konstantinopolis'i yağmaladığını dahi bilmekteyiz.

Kuşatmalar

Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu her şeye rağmen üç tarafı denizlerle çevrili, birçok kademeli sura sahip, jeopolitik anlamda oldukça korunaklı bir yerdi.
M.S. 674-678 yıllarında Emevi halifesi Muaviye, M.S. 717-718 yıllarında Emevi komutanı Abdülmelik'in kuşatmalarını görüyoruz. Yine sonrasında Kiev Knezliği'nin dört kere burayı kuşattığını söyleyebiliriz. Biz Türkler de Peçenekler (Oğuz Boyu), Selçuklular, Danişmentliler, Aydınoğulları ve Osmanlı Devleti olmak üzere farklı yıllarda çok kez kuşattık. Başarılı bir sonuç alamadık. Şehri aşabilen sadece rotasını değiştiren 4. Haçlı Seferindeki Haçlılar olmuştu. Her ne kadar aynı dine sahip olsalar da farklı mezhepleri olduğundan ötürü Konstantinopolis'i yakıp yıktılar. O dönem birçok kutsal emaneti de Avrupa'ya götürdüler. Ardından Bizans şehri geri aldı.
Kimi zaman kuşatılan, Haçlılar tarafından yakılıp yıkılan, defalarca kez depremlere merkez olan İstanbul sadece maddi olarak değil, manevi olarak bir ruhu teslim ettiğinden ötürü sürekli ayakta kaldı.

Osmanlı Devleti ve Konstantinopolis

Malazgirt Savaşı'nın ardından Anadolu'ya göç eden Ertuğrul Gazi'nin oğulları Bursa'yı, Edirne'yi alarak Konstantinopolis'i çevrelemişti. Hem Yıldırım Bayezid'in hem de 2. Murat'ın burayı kuşattığını ancak başarılı olamadıklarını görüyoruz. Tarihler 1453'ü gösterdiğinde son kez 2. Mehmet burayı kuşatıp fethederek Fatih unvanını aldı.
Sadece fetih demek pek doğru sayılmaz aslında. Sultan Mehmet, bir Roma çağını kapatıp, bir Türk çağını başlatmıştır bu topraklarda. Müslümanlar için de ayrı bir öneme sahiptir bu topraklar. Yıllar boyu herkesin gözdesi olan bu toprakları almak 2. Mehmet'e nasip olmuştur. Macar asıllı Urban'a döktürülen 'Şahi Topları'nı ders kitapları 500 yılı aşkın süredir yazıyor.

Günümüz Açısından Yorumum...

Şahsi düşüncem, İstanbul'un fethinden daha çok fetih sonrasının önemli olduğudur. İstanbul'un fethi her ne kadar zor olsa da Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u yağmalamaması dünya örneği olmayan bir olaydır. Yıllar boyu Türklere karşı kendi tebaasına kin dolduran devletler, Haçlıların yaktığı bu şehre Türklerin dokunmadığını görmesi tarihteki en büyük ders niteliğindedir.
Düşünün ki insanlar 1950'lerde bile inandıkları dinden dolayı zulüm görüyordu. O kadar eskiye gitmeye gerek yok, aslında hâlâ dünyada var olan bir durum bu. Oysa bizler, 500 sene önce fethettiğimiz bu topraklarda insanların dini açıdan özgür olduğunu vurgulamıştık. Kimsenin dinine müdahale etmemiştik. İşin garip tarafı, hâlâ medeni olan, Müslüman olduklarından dolayı yaşanan Gazze'deki zulme ses çıkarmayan Avrupa; medeni olmayan ise Ortodoksluğunun kalbini elimize almamıza rağmen yaşamasına izin veren bizleriz. Bu da günümüz fıkrası işte...

Günümüzde bile İstanbul bazı ülkelere bir karın ağrısı olmuştur. Buldukları her fırsatta bunu belirtmişlerdir. Gerek boğazlarda gerekse karada söz sahibi olmaya çalışan devletlere karşı hâlâ var olan bir mücadelenin içerisindeyiz. Eskisi gibi bu işin kılıçla, silahla olmasına gerek yok. Günümüzde yapılan diplomatik mücadelelerde bunlara ihtiyaç da yok. Var olan bilinçaltlarında kalan bir İstanbul. Devlet emelleri 5-10 yıllık olmaz. Çok daha uzun yıllara dayalıdır ve inanıyorum ki İstanbul çok uzun seneler boyunca bazılarının aklında ukte kalmaya devam edecektir. İstanbul'u korumak bizlere düşmekte. Zamanında nasıl çağın gerektirdiği şekilde tüfekle, süngüyle savunduysak, bundan sonraki yıllarda da mimari anlamda, sosyo-ekonomik anlamda savunmaya devam etmeliyiz. İstanbul bir Batı ya da Doğu şehrinden ziyade Türk şehridir.

İstanbul'u Kuşatan ve Koruyan

İstanbul'u kuşatıp fethederek tarihe yön veren Fatih Sultan Mehmet'i ve İstiklal Harbi'nin en güç durumunda İstanbul'u Haçlılara karşı koruyan Mustafa Kemal Atatürk'ü unutmadığımız nice günlere...