Susuzluk sorunu ve bilinçsiz tüketim

Bugün size biraz can sıkıcı ama çok önemli bir konudan bahsetmek istiyorum: susuzluk… Evet, ülkemizin dört bir yanından yükselen çığlık bu. “SUSUZUZ!” Ama bu sadece kuraklıkla ilgili değil; bazen biz insanlar da kendi ellerimizle bu çığlığı büyütüyoruz.

Gerçekten düşündünüz mü, geçen Temmuz yağışları bir önceki yıla göre %71 oranında azalmış. Barajlarımızdaki su seviyeleri ise neredeyse yarı yarıya düşmüş: %42 civarında. Ege’den Güneydoğu’ya kadar durum ciddi. Mesela Çeşme’deki barajlar neredeyse kurumak üzere, Bodrum ve Milas’ta barajlarımız alarm veriyor. Bunlar sadece rakam değil, hayatımızın kendisi.

Ama sorun sadece yağışlarda değil. Yer altı sularımızı bilinçsizce çekiyoruz, vahşi sulama yöntemleriyle toprağımızı yoruyoruz. İzmir’deki su kesintilerini bilirsiniz, barajlarımızdaki su hızla azalıyor ve biz çoğu zaman farkında bile olmuyoruz.

Bir de obruklar var… Türkiye’de 2025 itibarıyla 1.600’den fazla obruk oluştu. Bu sadece gözle görülmeyen bir tehlike değil; yer altı sularımızın ne kadar hızlı azaldığının bir göstergesi. Bu boşluklar sadece altyapıya zarar vermiyor, doğayı ve ekosistemi de tehdit ediyor.

Su krizi sadece çevreyi etkilemiyor, hayatımızın her alanına dokunuyor. Tarımda verimlilik düşüyor, gıda güvenliği riske giriyor. Suya erişimde yaşanan sıkıntılar özellikle kadınları ve çocukları daha çok etkiliyor.

Peki ne yapabiliriz? Öncelikle evlerimizde ve iş yerlerimizde suyu daha bilinçli kullanmalıyız. Çiftçilerimiz için verimli sulama yöntemlerini desteklemeli, eğitimler sağlamalıyız. Yağmur suyunu toplamak, suyu geri dönüştürmek gibi projeleri hayata geçirmeliyiz. Ve tabii ki, su yönetimi konusunda daha etkili yasalar ve politikalar geliştirmek şart.

Şunu unutmayalım; susuzluk sadece bir kuraklık değil, bir yaşam biçimi sorunudur. Eğer biz her damlanın değerini bilmezsek, çocuklarımıza su yerine kumla dolu bir dünya bırakabiliriz. Şimdi gelin, hep birlikte küçük bir adımla başlayalım: musluğu kapatmayı unutmayalım ve her damlanın değerini bilelim.