Orta Doğu'ya Bir Bakış

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

2011 yılında Arap Baharı ile başlayan Suriye iç savaşı, Orta Doğu üzerindeki projelerin sadece bir kısmıydı. Mısır ve Tunus’ta, ardından ise Suriye’de rejime karşı başlayan protestolar, şiddetli bir şekilde bastırılmaya çalışıldı.
İşsizlik, özgürlük talepleri, siyasi bıkkınlıklar ve yolsuzluk protestoların ana sebepleriydi. Gençler sokaklara dökülmüştü. Esad rejimi, protestoları bastırmaya çalışırken, ülkesi için bir dönüm noktası olacağının farkında değildi. Ülke zamanla bir iç savaşa sürüklendi. Esad, artık yalnızca yerel halkın protestolarını bastırmaya çalışmıyor, aynı zamanda bazı ülkelerin desteklediği radikal örgütlerle de mücadele ediyordu.
Bu iç savaş, Orta Doğu'nun kan gölüne dönmesinde en önemli olaylardan biriydi. Bölgede büyük bir sığınmacı krizi yaşandı. Türkiye, bölgedeki insanların akın akın geldiği bir yer olmuştu. Türk ekonomisine olan zarar, etkilendiğimiz o kadar konudan sadece biriydi.
Bölgede iç savaşın başından beri Esad’ın düşeceği varsayılıyordu. Bunu düşünenler, İran ve Rusya’yı hesaba katmamış olmalılar ki, Esad’ın düşmesi çok daha uzun bir süre aldı. Bu süre zarfında başta Türkiye olmak üzere Avrupa’daki birçok ülke etkilendi. Türkiye, ekonomi, sosyal demografi ve diğer alanlar kadar önemli olan sınır güvenliği anlamında büyük problemler yaşadı.
Esad’ın devrilmesi, bölgedeki Amerika-Rusya dengesini alt üst edeceği için, bölgedeki aktörlerden ziyade, tüm dünyayı etkileyen bir olay haline geldi. Ne kadar uzun süre mücadele etse de, yakın tarihte ülkesinden kaçan Hafız El Esad’ın oğlu Beşar Esad, arkasında büyük bir yıkım bıraktı.
Diğer taraftan, İran’da ABD ile sık sık karşı karşıya geliyor. Nükleer programı, yine Orta Doğu’nun güncel problemlerinden biri. ABD ve Avrupa ülkeleri bu durumdan oldukça rahatsız ve devam etmemesi konusunda İran’ı uyarıyor. Tahran ise bulunduğu bölgeden dolayı nükleer programını elinde büyük bir koz olarak görüyor. Gerçekten de öyle. İran’ın elindeki en büyük koz. 2023’ten sonra özellikle uranyum zenginleştirmeye çalışıyorlar. Bu durum, sürekli olarak İsrail ve ABD ile karşı karşıya gelmelerine sebep oluyor.
İran’ın bölgede Suudi Arabistan’la da arasında problemler yaşadığı biliniyor. Özellikle Suudiler, İran’ı düşman olarak görüyordu. Araya Çin’in girmesiyle ilişkiler biraz daha normalleşti.
2014’te, Suriye’nin ardından Yemen’de Husi isyanı patlak vermişti. 2023 yılına gelindiğinde ateşkes anlaşmaları, bölgeye biraz rahatlık verse de sorun tam olarak çözüldü diyemeyiz. İnsani kriz hâlâ devam ediyor. İran, Husilere destek verirken, Suudiler bu durumdan rahatsızdı.
Lübnan’a baktığımızda da büyük bir ekonomik çöküş ve siyasi istikrarsızlık görüyoruz. Altyapı ve hizmetlerin çökmesi, halkın aşırı derecede yoksullaşması, ülkeyi daha da zor bir konuma getiriyor.
Bölgeye tek tek bakacak olursak, Orta Doğu’nun ne kadar büyük bir "sofra" olduğunu fark ederiz. Önemli olan, bu sofrada yemek olmamaktır. İsrail-Filistin savaşı, Mısır’daki darbe, Irak’ta yaşanan sorunlar, bölgenin uzun bir süre istikrar sağlayamayacağını gösteriyor.
Türkiye olarak, bölgeye yakınlığımız, her ne kadar bizler için bir tehdit olsa da, bu tehditi fırsata çevirmek de bizim elimizde. Yapmış olduğumuz sınır ötesi operasyonlar, bizler için bir kaçınılmazdı. Bundan sonraki süreçte, yaşanan sınır güvenliğimizi tehlikeye atacak herhangi bir olayda da şart olacaktır.
Orta Doğu’nun bu zengin kaynakları, bölgeyi büyük bir pasta haline getiriyor. Dolayısıyla, eline bıçağını alan kilometrelerce öteden geliyor. Dünya üzerinde etkin bir siyaset için para kaynağı olan bu yerde yapılan planlar, 5-10 senelik olmuyor doğal olarak.