Savaştan Sonra Gazze’yi Kim Yönetecek?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Gazze’deki Filistin halkı, bu ağır savaşta ödediğinden dünyaca bilinen daha büyük bir bedel hiç yoktu. Gazze, direnme kararını verdi ve bu kararı insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir yaratıcılıkla hayata geçirdi. Gazze’de yaşananlar sadece bir direniş değil; onurun, özgürlüğün ve yaşam hakkının savunulmasında halkların yaratıcılığının yeni bir örneğidir. Tıpkı Vietnam, Cezayir, Çin ve tarihteki birçok halkın mücadelelerinde olduğu gibi.

Yaklaşık 20 yıldan beri süren kuşatma ve ambargoya rağmen Gazze, bugün sahada kendi şartlarını dayatabilecek bir noktaya geldi. Bu yeni bir durum değil; ancak etkileyici olan, 21. yüzyılda Gazze’nin ahlak, siyaset ve düşünce sistemlerini alt üst etmesi ve tüm dünyaya şu mesajı vermesidir:
“Zaferi belirleyen, haklı davası uğruna direnen halkın iradesidir.”
Ve Gazze bugün bu iradeyi temsil ediyor.

Savaşın ilk dönemlerinde Amerika Birleşik Devletleri, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’i Gazze valisi olarak atamayı gündeme getirmişti. Ancak bu öneriden hızla vazgeçildi. Ardından ABD Başkanı Donald Trump, İsrail’de müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan Filistinli direniş lideri Marvan Barguti’nin serbest bırakılmasına yönelik bir girişimden söz etti. Aynı zamanda uluslararası kamuoyunda da Gazze meselesine ilgi artmaktadır. Avrupa Birliği’ne bağlı komisyonlar ve Mısır başta olmak üzere bazı Arap ülkeleri sürece dâhil oldu. Kahire’de, Mısır’ın ev sahipliğinde Filistinli gruplar arasında bir toplantı gerçekleştirildi ve şu maddeler üzerinde mutabakata varıldı:

Gazze’ye yönelik yeni bir soykırım saldırısının önlenmesi için yoğun çaba gösterilmesi.

Zorla göç ve etnik temizliğe karşı kesin bir duruş sergilenmesi.

Yeniden imar sürecinin başlatılması ve halkın topraklarında kalmasının desteklenmesi.

Toplantıda ayrıca Gazze’nin yönetimi konusu da ele alındı. Bu çerçevede iki temel prensip belirlendi:

Yönetimin tamamen Filistinliler tarafından yürütülmesi, hiçbir yabancı idarenin kabul edilmemesi,

Gazze ile Batı Şeria arasında güçlü bir bağın korunması ve hiçbir şekilde iki bölgenin birbirinden ayrılmaması.

Bu çerçevede kurulacak geçici yönetim, birleşik bir Filistin liderliği altında faaliyet gösterecek. Ateşkesin korunması amacıyla Birleşmiş Milletler gözetiminde bir barış gücü oluşturulması planlanıyor. Ancak bu güç, yabancı askeri birliklerden oluşmayacak; sadece Filistinliler ile İsrailliler arasında tampon bölge olarak görev yapacak, ateşkesin sürmesini ve İsrail güçlerinin Gazze’den tamamen çekilmesini denetleyecek.

Batı Şeria’daki yerleşimci şiddeti ve sömürgeci yayılmacılığa karşı da ortak bir Filistin liderliği kurulması, böylece ulusal bilincin yeniden inşa edilmesi hedefleniyor.

Bölgesel ölçekte ise Türkiye’nin rolü dikkat çekiyor. Türkiye, Mısır ve diğer bazı Arap ve uluslararası aktörlerle birlikte Gazze’nin yeniden inşasında ve sivil yaşamın düzenlenmesinde kilit bir rol oynayacak. Bu nedenle Gazze halkının, uluslararası gözetimden endişe etmesine gerek yok; çünkü bu süreç, Arap–Filistin–uluslararası ortaklık anlayışıyla ilerleyecek.

Sonuç olarak, savaş henüz tam anlamıyla bitmedi. Ancak bu savaş, dünyanın çehresini değiştirecek bir dönüm noktasıdır. Gazze, direnişin, sabrın ve insan iradesinin ne kadar güçlü olabileceğini tüm dünyaya gösterdi.

Filistin direnişi, İsrail’in Gazze’ye yerleştirdiği yapay zekâ tabanlı gözetleme sistemlerini ele geçirip kendi lehine kullanmayı başardı – bu, modern savaş tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir gelişme. Tüm sürgün ve yok etme çabaları başarısızlığa uğradı.
Gazze halkı açıkça ilan etti:
“Açlıktan ölürüz, çadırlarda şehit oluruz ama asla topraklarımızdan gitmeyiz.”

Nüfusun yaklaşık %20’si şehit, yaralı ya da kayıp olmasına rağmen; şehir yerle bir edilmesine rağmen, Gazze savaşı bitiriyor, başlatmıyor.
Tarih boyunca tüm savaşlar bize gösteriyor ki:
Sonuçları belirleyen silahların gücü değil, halkların iradesidir.