Balkan Seyahatim…

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Geçtiğimiz hafta Balkanlar'a doğru seyahate çıktım. İzlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Önce Bosna-Hersek’in başkenti olan Saraybosna’ya gittim. Bosna-Hersek 3.164.000 nüfusa sahip bir ülke. Ülkenin yarısını Bosnalı Müslümanlar oluşturuyor. Geri kalanında ise, çoğunluğu Ortodoks olmak üzere Hristiyanlar var. Bu dini ayrım, dışarıdan gelen birinin oldukça dikkatini çekebilir. Bir tarafta Müslüman köyleri, diğer tarafta ise Hristiyan köyleri var. Bazı köyler ise oldukça karışık. Zaten o köylerde de kiliseyi gördükten sonra hemen 40 metre ilerisinde camiyi görmeniz mümkün.
İnsanları ve iklimi birbirinden oldukça farklı. İklime bakarsanız, ülkenin çoğunluğunu dağlık araziler çevreliyor. Karasal bir iklim. İnsanları ise daha ılımlı. Yabancı birine nasıl yaklaşacaklarını gayet iyi biliyorlar.
Yüksek yerleri her ne kadar Karadeniz’i anımsatsa da, denizin yakın olmadığı anlaşılıyor. Ayrıca dağlık alanları Karadeniz’den daha fazla. Bu alanlardan dolayı insanların önemli bir kısmı hayvancılık yapıyor. Ormanlık alanları çok fazla. Bundan dolayı da son dönemlerde odun ihracının artışından söz etmişlerdi.
Gelelim Karadağ’a. Karadağ, Balkanlar’ın incisi konumunda. 626.000 nüfusu var. İşin garip tarafı ise ülkeyi ziyaret eden turist sayısı 2.600.000. Bu sayı 2024 içindi. Bu sene daha da artması bekleniyor. Düşünün, yerli halkın 4 katı turist geliyor. Bunu Budva ve Kotor’u gördüğünüzde fark ediyorsunuz. Normalde diğer ülkelerde yürürken "Acaba hangisi turist?" diye düşünüyordum. Ancak Karadağ’da "Acaba hangisi buranın yerlisi?" diye düşündüm. Bu turistlerin önemli bir kısmı Türk. Beyazıt’ta, Aksaray’da bu kadar Türkçe duyamayacağınıza eminim.
Karadağ, turizm konusunda Hırvatistan’la büyük bir yarış içerisinde. Son zamanlarda çok fazla yatırım alıyor. Para birimi de Euro. Halka göre Avrupa Birliği’ne katılım kapıda. Çok da uzun senelerdir konuşulmuyor.
Bu senenin kurak geçtiğini de söylemiştim. Orada Nijegara Şelalesi var. Onu görmeye gittiğimde, şelaleyi bırakın, bir damla su bile yoktu. Oranın yerel halkı kurak geçen yazdan söz etti. Normalde bu aylarda su seviyesi, nisan-mayıs kadar olmasa da, belirgin bir şekilde gözüküyormuş.
Bir de Sırbistan meselesi var. Geçtiğimiz hafta Karadağ’dan Sırbistan’a gidiyordum. Tatsız bir olay yaşadım. Gidecek olan vatandaşlarımızın da bilmesinde fayda görüyorum. Sınır kapısına geldiğimizde, bir kilometreye yakın bir araç trafiği vardı. Ancak akıyordu. Sıra bize geldiğinde ise araçtan indim. Pasaportları ve ehliyeti verdim. Sınır polisi, pasaportları dışından gördükten sonra bir kenara bıraktı. Telefonuyla ilgilenmeye başladı. Telefondaki mesajlaşmanın içeriğinin iş icabı olmadığı, yüzündeki ifadelerden belliydi.
Bu sırada çevremdeki araçlara özellikle dikkat ediyordum. Her araç en fazla 30 saniye bekliyordu. Ben de 7–8 dakika sonra "Herhangi bir sorun mu var?" diye sordum. Kontrol ettiklerini, beklemem gerektiğini söyledi. İşin garip tarafı, pasaportlar masanın kenarında, görebildiğim yerdeydi. Aradan 10 dakika daha geçti. Benim olduğum sıradan 20 kişi aldılar. Tekrar sordum, "Neden bekliyoruz?" diye. Bu sefer klasik soruları sormaya başladı: Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun? Hepsini cevapladıktan sonra tekrar beklemeye aldı beni. En son 20 dakika sonra bir yetkili geldi. Aynı soruları sordu. Ancak bir terslik olduğu belliydi. En son ise gözümün içine bakarak, "Kaç paran var?" dedi. Bu soru karşısında afalladım. "Ne için?" diye sordum. Tepkiliydim de. Cevap vermeden, yanındaki memura Sırpça bir şeyler söyledi. Bize "Gidin." dedi. Yani 40 dakika boyunca benden para bekledikleri için pasaportumu kontrol dahi etmediler.
Aslına bakarsanız, ülkenizi böyle bir zan altında bırakmanız çok sefilce… Pasaportta Türk bayrağını gördükten sonra bunların yaşanması da rezillik ve ırkçılık…
Belgrad, oldukça hareketli ve güzel bir yer. Akşam saatlerinde bile merkez gayet canlı. Görmeye değer kiliseler, müzeler ve camiler var. Yine turist sayısı oldukça fazla.
Yaşadığım o tatsız olayı saymazsam, güzel zamanlar geçirdim. Ekonomik olarak da söylemem gerekir ki belirgin bir fark göremedim. Bize göre… Yeme içme çoğunlukla daha uygun Balkanlarda. Ancak onun dışında her şey hemen hemen aynı. Tabii kur farkını gözden kaçırmamak lazım. Ayrıca turistik yerlerdi gezdiğim yerler genelde…