İdam edilenleri biliyoruz, ya Yassıada’da ölenleri?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Yassıada yargılamaları neresinden baksanız facia. Dünya hukuk tarihine geçen facialardan hem de. Nazi liderlerinin yargılandığı Nürnberg mahkemeleri kararlarında evet 12 idam cezası verildi ama insaf, sonuçta milyonlarca insanın hayatını kaybettiği korkunç bir dünya savaşının baş suçluları cezalandırılıyordu. 

Nürnberg’de 12 idam cezası verilmişti. Bunlardan 10’u idam edildi. Firardaki Martin Bormann'a gıyabında idam cezası verildi. Hermann Göring ise idamına saatler kala zehir içerek intihar etti.

Koskoca 2. Dünya Savaşı’nın savaş suçlularına 12 idam ve 10 infaz...

Bir partinin sivil cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vekil ve bürokratlarına 15 idam! 

Yassıada’da idam edilecek 15 kişi şunlardı:

Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Refik Koraltan, Agâh Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, Zeki Erataman, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu ve Rüştü Erdelhun. 

İdamlıkların içerisinde emekli Genelkurmay Başkanı, son vazifesi Milli Savunma Bakanlığı olan Rüştü Erdelhun Paşa gibi eski bir asker de vardı. İdamı beklerken elleri arkadan kelepçeli fotoğrafına her baktığımda içim bir tuhaf olur. 

 

Kaçabilenler

İdam ve müebbet hapis cezası alan iki kişi sonradan yurt dışına kaçmayı başaracaktı.

  1. İdamlık Zeki Erataman 4 Eylül 1963'te Kayseri’de tedavi gördüğü hastaneden kaçmayı başardı. Yunanistan'a iltica ettiği açıklandı.
  2. Müebbet hapse mahkûm edilen Bolu milletvekili Reşat Akşemseddinoğlu kaldırıldığı hastaneden macera dolu bir yolculuk sonunda firar etti (Zafer, 2 Ekim 1962).  

Darbecilerin uydurma Milli Birlik Komitesi, kısa adıyla MBK mahkeme tarafından verilen 15 idam cezasını oylamış, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın cezalarını onaylamış, 11 idamlığın cezasını ömür boyu hapse çevirmişti. 

Türkiye Yıllığı 1962 adlı kitaba göre onay süreci şöyle cereyan etmişti:

“M.B.K. 15 idam hükmünden üçünü tasdik etmiş, 12’sini müebbed hapse çevirmişti. Bu hususla ilgili ilk açıklamayı M.B.K. üyesi Ahmet Yıldız yaptı. Yüksek Adalet Divanı’nın oybirliği ile idam cezası verdiği dört kişi hakkındaki hükmün tasdik edildiğini, ancak yaşı 65’i geçmiş olduğu için Bayar hakkındaki idam hükmünün ve haklarında oyçokluğu ile idam cezası verilen sanıkların cezalarının müebbed hapse çevrildiğini söyledi.” (s. 141)

Yassıada’dan bir askeri botla İmralı adasına taşınan idamlıklar 14 kişiydi. Peki 15 idamlık varken neden 14 kişi? Çünkü Adnan Menderes o sabah güya kibrit kutusunda biriktirdiği uyku haplarını topluca içmek suretiyle intihar etmişti (avukatı Burhan Apaydın’a göre gerçekte gece gizlice bir iğne vurulmak suretiyle zehirlenmişti). 

Son dakikaya kadar tuvaletten çevrilmiş daracık pis kokulu odalarda bu 14 kıymetli adama adeta bir ölüm azabı yaşatılmış, yetmezmiş gibi arkadaşlarının idamları anbean yaşattırılmış, sonra ‘Kalkın gidiyoruz’ denilerek Kayseri Cezaevi’ne gönderilmişlerdi. Orada üç dört yıl kadar daha hapis yattıktan sonra yavaş yavaş affedilip hürriyetlerine kavuşacaklardı. 

Kalp krizleri, intiharlar, hastalıklar

16/17 Eylül günlerinde İmralı’da gerçekleşen Zorlu, Polatkan ve Menderes’in idamlarıyla Yassıada dosyası kapanmıştı. Bundan sonra esas olarak idamların dehşeti konuşulacaktı ama bir de 1,5 yıla yakın süren yargılamalar sırasında vefat edenler vardı; onlar hemen hiç konuşulmayacaktı. Biz birer Fatiha okunması ricasıyla idam edilmeden ölenleri hatırlatacağız.

Yassıada'da ilk ölüm, 16 Haziran 1960'ta meydana geldi. Nezaret altına alınan Yüksek Denetleme Kurulu Üyesi Lütfi Şaylan'ın kalp krizi sonucu vefat ettiği açıklandı.

Anadolu Ajansı haberine Konya Valisi Cemil Keleşoğlu darbeden bir buçuk ay kadar sonra, 14 Temmuz 1960 günü sabaha karşı saat 03’te “intihar” etmiş, bir sinir buhranını müteakip yatakhanenin banyo dairesinde bilek damarlarını kesmişti. 

İstanbul milletvekili Ermeni röntgen uzmanı Zakar Tarver ise tutulduğu hastalıktan kurtulamayarak 19 Eylül 1960’ta 66 yaşında ölmüştü. 

İntihar süsü verilen cinayet

Bir diğer kurban ise 27 Mayıs darbesi sırasında İstanbul Emniyet Müdürü olan Faruk Oktay’dır. 30 Eylül 1960’ta 53 yaşında hayatını kaybeden Faruk Oktay’ın oğlu Hasan Emre Oktay şunları anlattı:

“Babam bir bürokrattı, seçilmiş değil, atanmıştı. Asker kökenliydi. Yarbaylıktan ayrılmış, Emniyete girmiş. Ankara Emniyet Müdürü olmuş. Gümüşhane Valiliğine atanmış ancak göreve başlamadan İstanbul Emniyet Müdürlüğüne getirilmiş. 

27 Mayıs sabaha karşı saat 03,00 dolaylarında İstanbul, Nişantaşı Valikonağı Caddesi Hayat Apartmanı’ndaki evimizde büyük bir gürültüyle uyandık, apartmanımızın önüne bir tank, bir cemse üzeri ağır makineli veya hafif top, yine bir cemse üzeri projektörler ve iki cemse tam teçhizatlı askeri bir birlik gelmiş, mevzilenmekteydi. Babam bu birlik tarafından evden alındı ve bir vedalaşma, helalleşme imkânı bulamadan apar topar götürüldü. Önce Davutpaşa Kışlası’na götürmüşler, bir süre sonra da Yassıada’ya sevk edilmiş.

“Beyazıt Meydanında yüzlerce öğrenci öldü. Bayar’dan, Menderes’ten ateş açma emri aldın ve ateş ettiniz. Cesetler nerede?” diye soruyorlar. Babam da “Ceset falan yok, bunlar uydurma. Ateş emri veren de yok. Ceset varsa bunların aileleri nerede?” diyor. Babam hayır dedikçe işkence üstüne işkence görüyor. Dövüp zindana atıyorlar. Yassıada’da Bizans’tan kalma zindanlar var.”

Burada soruyorum: Peki nasıl vefat etmiş babanız? Cevabı şu oluyor: 

“Sezai Demiray’ın anısını nakledeyim. Koğuştaki dolabında küçücük bir radyo bulunmuş. Ada Komutanı Tarık Güryay sinirinden deliye dönmüş ve ona bir tokat patlatmış, sonra da zindana attırmış. Zindanda yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Tamamen karanlık olan zindanı yoklamaya başladım. Oturacak yer yoktu. Kapıdan itibaren tavan alçaldığından iç kısma yürümek için eğilmek mecburiyetinde kalmıştım. Aradan bir saat ya geçmiş ya da geçmemişti ki, yanımdaki hücrelerden birinden ‘Ölüyorum, hiç sizde din iman yok mu? Allah aşkına bana bir doktor’ diye bağırmalar duyunca kulak kesildim. 20 dakika sonra aşinası bulunduğumuz deniz yüzbaşısının cırlak sesini duydum. İnleme sesi duyulan hücrenin kapısına gelmiş, ‘Ulan doktor senin neyine!’ diyerek Türkçede ne kadar küfür varsa saymaya başlamıştı. İnleyen ses ise ‘ Vallahi ölüyorum yüzbaşım, doktor, doktor’ diye kesik kesik seslenmeye devam ediyordu. Daha sonra ses kesildi. Sonradan inleyenin Faruk Oktay olduğunu ve iki üç gün sonra vefat ettiğini öğrendik.”

Diğer idam edilmeden ölenler

İstanbul milletvekili Yusuf Salman 72 yaşında tutuklanmış, 28 Kasım 1960 günü kalp krizinden ölmüştü.

Eski İstanbul Valisi ve Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar ise tam hakimin sorularını cevaplandırırken mikrofon başında fenalık geçirerek yere düşmüş ve kalp krizinden vefat etmişti (17 Şubat 1961).

Afyon vekili Gazi Yiğitbaşı 62 yaşındaydı 12 Nisan 1961’de vefat ettiğinde.

Eski Genelkurmay Başkanlarından Çanakkale ve İstiklal Savaşı gazisi Orgeneral Nuri Yamut ise 5 Haziran 1961’de üç ay önce kaldırıldığı Kasımpaşa Deniz Hastanesinde vefat etti. 

Bursa milletvekili Kenan Yılmaz 5 Ağustos 1961 günü duruşma sırasında fenalık geçirdiğinden Garnizon Hastanesine kaldırıldıysa da kurtarılamadı. 

Yassıada’da can pazarı yaşanmıştı anlayacağınız. Yalnız idamlar değil, idamlar kadar dramatik olan ölümler de konuşulmalı Yassıada denilince.