Ekonomi Günlüğü

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Türkiye uzun zamandır bir takım iktisadi zorluklarla cedelleşmekte. Faiz merkezli bir çok politika değişiklikleri ile derinden etkilenilen bir süreç. Bundan sebep; hammadde, işçilik, enerji ve genel gider kalemleri enflasyonla beraber tırmanışa geçti. Haliyle bu fiyat artışları üretilen ürünlere yansıdı. Bu fiyatlarla, bizim gibi görece orta ve alt teknolojik ürün üreten ülkelerle rekabet edemez bir hal ortaya çıktı. Sanayicinin sayısal olarak önemli bir kısmı orta ve alt teknolojik ürün ürettiği için hem bu sanayicilerde hem de bu sanayicilere hizmet veren esnafta önemli ve hissedilir bir rahatsızlık  hepimizin malumu. Burada, üretilen ürünlerin iç piyasa satışının tarafları tatmin etmekten uzak olduğu, iktisadi bir mutluluk için ihracatın kaçınılamaz olduğu görülüyor. Fakat değişen dünya dinamikleri içinde sanayicimizin bir kısmı (ki sayısal olarak çoğunluğu oluşturuyor) pazar kaybı yaşadığını TÜİK Dış Ticaret verileri oldukça net gösteriyor.

Ocak-Mayıs 2025 arasında ihracat %3,4 artmış, buna karşılık ithalat %5,8 artmış. İhracat’ta göze çarpan önemli nokta; Orta Yüksek Teknolojilerde ihracat %10,8 artarken, Orta-Düşük Teknolojilerde %4,1 düşüş olması.  Düşük Teknolojilerde ihracat %0.1 azalmış. Yani anlayacağımız; 

Sevgili Sanayici Dostlarım, montajla, fasonla ve herkesin yapabildiği ürünlerle yol almak artık çok zor. Bu arada, ithalat verileri de çok önemli şeyler söylüyor; ithalatta en büyük artış %6,1 ile orta-düşük teknoloji ürünlerinde, hemen takibinde %3,8 ile düşük teknolojili ürünler geliyor. Bu da bize ithal ürünlerde iç piyasada da rekabet edemez olduğumuza dair önemli bir bilgi.

Artış rakamları bunu gösterirken, satış fiyatları üzerinden işgal ettikleri oranlar ise hala alacak çok yolumuz olduğunu kanaatindeyim. Zira Yüksek Teknoloji sınıfı tüm satışların %3,5 lik kısmına ulaşabilmiş. Sanayimizin yükünü ise çok uzun zamandır liderliği bırakmayan “Ara Mallar”, bu katagori %44,6 lık kısmı temsil ediyor. Yine satış rakamları üzerinden analiz edildiğinde Gıda ürünleri en yüksek orana sahip (%14,9). Bu da hala tarım ülkesi olduğumuzu gösteriyor. Bereketli Anadolu toprakları bizlere bir büyük nimet.

TÜİK, 27 Haziran’da açıkladığı Ekonomik Güven Endeksinde maalesef 96.71 rakamını yayınladı, 2023’ten beri 100’ün altındayız. Yayınlanan verilerde en can sıkan kısım; Hizmet ve Perakende dışında kalan tüm endekslerin 100’ün altında olması.  Parekende ticaret sektörü güven endeksi 108,5 , Hizmet sektörü güven endeksi 110,9 seviyesinde olması da çok iç açıcı değil maalesef. 

Tüm bunların müvacehesinde, 2008’de ABD’de patlak veren ekonomik kriz ve sonrasında dünya müesses nizamının tüm dünya tarafından sorgulanır hale gelmesi, akabinde endişeli gelişmeler, ikinci dünya savaşından sonra tesis edilen pozisyonların artık eskisi kadar faaliyette olmadığını gösteriyor. Özellikle Türkiye’nin 2008 sonrası almaya çalıştığı yeni ve özgün mevkii ve buna karşı gösterilen olumlu-olumsuz, açıktan veya mahfi reaksiyonlar, ne sanayicimizin  ne tüccarımızın ne de hane halkının alışık olmadığı tarza  dalgalanmalara sebep oldu. Dalga boyları o kadar büyük olmaya başladı ki, tüm tahminler anlamsız hale gelmiş oldu. 2012’deki rüzgarla ekonominin yelkenleri nerede ise yırtılacakken 2015 ve sonrası yıllarda iflaslar arka arkaya geldi. 2019 pandemisinde tüm tahminlerin tersine ekonomi şahlandı. Sanayici iş yoğunluğundan nefes alamaz hale gelmişti. 2022 sonrasında ise işler iyice içinden çıkılamaz hale geldi. Evet dünya herc-ü mercinin şiddeti malumdur.

2025 Temmuz’unda dünya siyasetinin şekillendirdiği ekonomik boğuşmalar gösterdi ki; Uluslararası İktisat derslerinde okutulan ve devletlerin çok itibar ettiği Karşılaştırmalı Üstünlükler modelinin sadece barışçıl ve stabil dönemlerde kısmen uygulanabilir bir kuram olduğunu şu birkaç yıllık gelişmeler gösterdi. Türkiye bu konuda, savunma sanayisine göstermiş olduğu yoğun ilgi ile doğru bir yerden başlamış oldu. Bu sürecin sonunda tüm sektörler savunma sanayisinin tecrübelerinden faydalanarak Türkiye’yi katma değeri yüksek ürünler üreten bir ülke haline getirecektir. Türk sanayicisinin bundan sonraki süreçte katma değeri yüksek ürün üretme tercihini gözlemlememiz gerekiyor. Elbette ülkede tekstil, gıda, inşaat gibi tecrübi yönü kuvvetli sektörler zamanın ruhuna muvafık hareket ederek varlıklarını tahkim edecekler ve etmeliler. FAKAT yeni konjonktürel durumda devletin almış olduğu insiyatifin karşılığı olarak daha cesur bir sanayici profili ihtiyacı vardır.

Her ilde her sektörden iflas ve konkordato haberleri geliyor, uluslararası ticaret dengelerindeki dalgalanma tüm sektörleri olumsuz tesir altına almış durumda. Siyaset boğuşmaları, rutinlerin izale olması ve Pollyanna ekonomi modeli ilk gerçek-sert zeminde tüm kabulleri ile porselen bir vazonun yere çarpmasında parçalanması gibi parçalandı. Üniversite sıralarında makro- mikro ekonomide okutulan “iktisat teorisinin” yapay olduğunu iddia etmiş ve itiraz etmiştim. Şimdi zaman beni teyit etti. İktisadın en temel esası; değişim aracı olan paranın altın veya altına endeksli bir meta ile yapılmasıdır. İkincisi anlaşılabilir ve adil vergi sistemi, kişilerin belli bir oranda -gelir adaletsizliğini kabul edilebilir sınırlarda tutacak şekilde- bağış/infak kültürünü tesis etmeleridir. Gelir adaletsizliği, ekonomik-idari tedbirlerle düzenlenemez, düzeltilemez. Zira insan istidadı had altına alınmamış bir mahluktur.