Balat’ta bir gün
Bazen İstanbul’u gerçekten sevmek için ona yeniden aşık olmak gerekiyor. Benim için bu yeniden aşık olma hikâyesi geçtiğimiz hafta sonu Balat sokaklarında başladı.
Sabah erken saat. Şehir henüz tam uyanmamış. Haliç’in kıyısından yürüyerek Balat’a vardığımda, rüzgar hafifçe saçımı savuruyor, güneş çekingen adımlarla binaların duvarlarını okşuyordu. Ve o an fark ettim: Bu semtte zaman biraz daha yavaş, biraz daha içten akıyor.
Sokağa atar atmaz bir şey dikkatimi çekti; sessizlik. Ama sıkıcı bir sessizlik değil bu; geçmişten gelen, duvarlara sinmiş hikâyelerin sesi gibi. Taş kaldırımlarda yürürken bir çamaşır ipinden sarkan renkli kıyafetler, balkonlardan gelen kahkaha sesleri, pencerelere konmuş sardunyalar bana göz kırpıyor.
İstanbul’un en renkli ve tarihi semtlerinden biri olan Balat, her köşesinde geçmişin izlerini taşıyan bir yer. Dönemin izleri, nostaljik sokaklar ve rengarenk evler arasında kaybolurken, birden karşınıza çıkan küçük bir kafe sizi adeta zamanın dışına çıkarıyor. Tuvan Balat, hem tarihi yapısı hem de menüsündeki eşsiz lezzetlerle, Balat’ın ruhunu en güzel şekilde yansıtan mekanlardan biri.
Tuvan’ın tarihi dokusu, mekânın hemen her köşesinde kendini hissettiriyor. O eski taş duvarlar, büyük pencereler, ahşap detaylar ve biraz nostalji kokan dekorasyon, sanki bir zaman makinesinin içinde olduğunuzu hissettiriyor. İçeri adım attığınızda, hem tarihin hem de sıcak bir ev ortamının iç içe geçtiği bir atmosferle karşılaşıyorsunuz. Burada, İstanbul’un geçmişine dair bir parça buluyor, bir yandan da modern dünyanın rahatlığında dinleniyorsunuz.
Ancak Tuvan’ı sadece atmosferi için değil, sunduğu lezzetler için de keşfetmelisiniz. Özellikle el yapımı Arnavut böreği… Bu börek, adeta bir sanat eseri. İncecik açılmış yufkalar, içine özenle yerleştirilmiş taze malzemeler ve hafif, çıtır dış yüzeyiyle her lokmada tarihin ve doğallığın birleşimi gibi. Tuvan Balat’ın Arnavut böreği, o kadar özenle hazırlanmış ki, her bir ısırıkta tereyağının ve iç harcının mükemmel uyumunu hissediyorsunuz. Böreğin içindeki pırasa, ıspanak ve etin harmanı, damaklarda unutulmaz bir tat bırakıyor. Öyle ki, bu böreği yedikten sonra bir dilim daha almayı zorlaştıran bir cazibesi var.
Balat’ın dar sokaklarını gezdikten sonra Tuvan’da çayınızı yudumlarken, İstanbul’un tarihi dokusuna dair bir huzur içinde kayboluyorsunuz. Hem mekânın atmosferi hem de böreğin tadı, Balat’ın ruhuyla mükemmel bir uyum içinde. Bu noktada bir adım daha atıp, Tuvan Balat’a uğramadan Balat’ı keşfettim demek, bence eksik kalır.
Eğer siz de Balat’a yolculuk yapmayı planlıyorsanız, sadece tarihi yapıları değil, aynı zamanda bu eşsiz lezzeti tatmayı da ihmal etmeyin. Tuvan Balat, hem tarihin derinliklerine inmenizi sağlarken hem de Arnavut böreği gibi bir lezzet yolculuğuna çıkmanıza olanak tanıyacak. Balat’ın en güzel sürprizlerinden biri şüphesiz burası…
Gün batımına doğru Balat Sahili’ne yürüyorum. Elimde kahvem, cebimde o antikacıdan aldığım küçük bir müzik kutusu… Haliç’in üzerinde batan güneşi izlerken kulağımda kutudan çıkan zar zor seçilen ezgi çalıyor. Ne garip... O gün hiçbir şey olağanüstü değildi ama her şey olması gerektiği gibiydi.
Balat’ta bir gün geçirdim, ama sanki içimde bir şeyler değişti. Zaman yavaşladı, şehirle barıştım, kendime yaklaştım.
Haftaya başka bir semtteyim belki ama kalbimin bir köşesi, hâlâ o renkli kapıların önünde, o taş sokaklarda, belki de o eski müzik kutusunun içinde bir yerlerde…