İmralı’da 24 Kasım’da yapılan görüşmeye dair ortaya çıkan kısa özet, hem tonuyla hem de verdiği mesajlarla Türkiye’nin Kürt meselesinde yıllardır görülmemiş bir eşik değişimini işaret ediyor. Tutanakta yer alan ifadeleri okuduğumuzda, Öcalan’ın söyleminde belirgin üç hat öne çıkıyor: devletle tam uyum arayışı, PKK’nın silahsız ve örgütsel varlığını tasfiye etme yönünde güçlü irade beyanı ve tarihsel çerçeve içinde Türk-Kürt ortaklığını yeniden kurma gayreti. Bu üç hattın bir araya gelişi, Ankara’nın güvenlik bürokrasisi ile Öcalan arasında uzun yıllardır ilk kez böylesine açık bir senkronizasyona işaret ediyor.
Devlet Bahçeli’ye Teşekkür
Öcalan’ın ilk cümlelerinde MHP lideri Devlet Bahçeli’ye teşekkür ederek başlaması, bu görüşmenin siyasal adresini açıkça gösteriyor: süreç, 2013–15 çözüm sürecinin aksine bu kez iktidarın merkezinde yer alan milliyetçi blokla birlikte yürütülmek isteniyor. Öcalan’ın “Devlet Bey’in el sıkmasıyla başlayan süreçte sözümün arkasındayım” demesi, MHP’nin onayını stratejik bir zemin olarak gördüğünü ve kendi geleceğini bu zemine bağladığını gösteriyor.
Bu vurgu, yalnızca Öcalan’ın dili açısından değil, devlet aklının bu görüşmeyi nasıl konumlandırdığı açısından da kritik. Çözüm sürecindeki en sert muhalif çizginin bugün sürece dahil olması, meseleyi yeniden normal siyaset zeminine çekme stratejisinin zorunlu parçası olarak okunabilir.
“PKK sadece silahı değil zihniyeti de bırakmalı”
Tutanağın en dikkat çekici kısmı, Öcalan’ın örgütün tüm bileşenlerinin “örgütsel varlığının dağıtılması” gerektiğini söylemesi. Bu, 27 Şubat çağrısının devamı niteliğinde fakat ondan daha keskin bir ifade. “Sadece silah değil, zihniyet olarak da bırakmak” cümlesi, PKK’nın ideolojik müdahale kapasitesinin de tasfiyesini ima ediyor.
Bu, hem Türkiye hem de bölge açısından şu anlama geliyor: Kandil merkezli hiyerarşi devre dışı bırakılmak isteniyor. Suriye sahasına (SDG/YPG) gönderilen kadrolarla ilgili Ankara’nın rahatsızlığı Öcalan’a açıkça aktarılıyor. Öcalan’ın ise kendisini hâlen “kesin talimat verebilecek lider” olarak konumlandırdığı görülüyor.
Burada kritik soru şu: Öcalan’ın bu talimatları örgüt üzerinde ne ölçüde karşılık bulabilir? Tutanakta Mazlum Abdi’ye dair ifade (“bana bağlıdır”) bu soruya verilen en net yanıt denebilir.
Geçmişle Hesaplaşma
Öcalan’ın “PKK’yı 1993’te feshetmem gerekirdi” ifadesi, ilk kez bu açıklıkta dile getiriliyor. 1993 sürecinin Özal’ın ölümüyle yarım kaldığını, bunu “darbe mekaniği” olarak tanımladığını söylemesi, devlet içi odaklara yönelik tarihsel bir eleştiri olduğu kadar, bugünkü iktidara da “artık böyle bir sabotaj zemini yok” mesajı niteliğinde.
Bu, Ankara’nın da bir süredir kullandığı literatürle uyumlu: Devlet içi paralel yapılar, darbeci mekanizmalar, çözümün önünü tıkayan bürokratik bloklar… Öcalan, kendi söylemini bu resmi tezle yeniden hizalıyor.
Heyetin en net mesajı, “örgütün Irak’tan Suriye’ye kaydırılması çözüm değil” cümlesinde ortaya çıkıyor. Yani Ankara, sadece Türkiye içi şiddetin durmasını değil, bölgesel yapıların da tasfiyesini istiyor. Öcalan ise buna “her saha için kesin talimat” vererek yanıt veriyor. Bu, çözüm süreci döneminde hiç duyulmamış kadar operasyonel bir ifade.
Federasyon ve Özerklik Tartışmasının Kapanması
Öcalan’ın net biçimde “ayrı devlet, federasyon, idari özerklik yok” demesi, çözüm sürecinden tamamen farklı bir fazdayız demek. Suriye için dahi “üniter yapıyı ve yerel demokrasiyi” savunduğunu söylemesi, Ankara’nın 2016 sonrası devlet doktriniyle uyumlu bir çizgi. Bu söylem hem Türkiye kamuoyunu hem de MHP tabanını rahatlatma amacı taşıyor.
Tutanakta dikkat çeken bir başka unsur, Öcalan’ın 27 Şubat sonrası dönemi “başarılı” bulması ve bu süreçte “hiç şehit verilmediğini” söylemesi. Bu, hem iktidara hem de kamuoyuna yönelik bir meşruiyet mesajı: “Bendeki anahtar çalışıyor, süreç doğru ilerliyor.”
Fakat unutulmaması gereken nokta şu: Öcalan’ın bu cümleleri, Kandil’den bağımsız bir stratejiyi işaret ediyor. Süreci sabote eden güçlerin kim olduğuna dair ima, örgüt içi ayrışmayı derinleştirecek nitelikte.
Ankara ile Öcalan Arasında Yeni Bir Siyasi Hat Açılıyor
Bu metin iki temel gerçeğe işaret ediyor: Devlet, Öcalan’ı yeniden merkezi bir aktör olarak devreye sokuyor ama bu kez çözüm süreci dönemindeki gibi “müzakere” değil, “tasfiye ve normalleşme” ekseninde.
Öcalan, devletin güvenlik siyasetinin yükünü üstlenmeye istekli bir pozisyonda. PKK’yı sahada, Suriye’de, Irak’ta ve zihinsel olarak dağıtmaya yönelik güçlü mesajlar veriyor.
Bu tablonun anlamı açık: Türkiye, Kürt meselesinde kontrollü ama yönü belirgin bir normalleşme eşiğinde. Öcalan’ın dili, Kandil’in fiili durumu, Ankara’nın hassas kırmızı çizgileri ve bölgenin jeopolitiği bu eşiğin kaderini belirleyecek.
Bu metin, bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin açıldığına dair güçlü bir işaret. Ancak bu yeni dönemin uzun vadeli olup olmayacağını belirleyecek olan, sahadaki adımların gerçekten atılıp atılmayacağı olacak.