YENİDEVİR GAZETESİ/CİHAT ARPACIK
CHP’li belediyelerde patlayan rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, Türkiye’nin esas sorununun sadece kötü yönetim değil, gerçek bir muhalefet eksikliği olduğunu bir kez daha gösteriyor. Kendini halkçı, şeffaf ve ahlaklı bir alternatif olarak konumlayan CHP, yerel yönetimlerde liyakatten çok sadakati, kamu çıkarından çok çıkar çevrelerini önceleyen bir pratiğe saplandıkça, umudu değil hayal kırıklığını büyütüyor. İddialara karşı refleksler ise inkâr, savunma ve suçlama üçgeninde dönüyor; öz eleştiri ve sorumluluk alma ise ortada yok.
Bu durum, seçmene gerçek bir tercih bırakmıyor: Sandıkta kötüler arasında tercih yapmaya zorlanan halk, mevcut iktidarı değiştirememesinin başlıca sebebi olarak, çürümüş ya da etkisiz muhalefeti görüyor. Türkiye’nin krizi sadece bir iktidar sorunu değil; asıl yakıcı olan, halkın güvenebileceği, temiz ve tutarlı bir alternatifin yokluğu. Alternatifsizlik, yozlaşmayı kalıcı hale getirirken, muhalefeti de iktidarın gölgesinde şekilsizleştiriyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne dair soruşturma dosyasına düşen ifadeler öyle sıradan değil. Aziz İhsan Aktaş adlı iş insanı, etkin pişmanlık zırhına bürünüp konuşunca, bir değil, birkaç perde kalktı. O perdelerin ardında CHP’li belediyelerin rüşvetle nasıl hemhal olduğunu anlatan bir karanlık belirdi. Ama biz bu karanlığa gözümüzü kıstık. Çünkü aydınlık olmayı vaat edenlerin karanlıkla iş tuttuğunu görmek, daha fazla acı verir.
Cumhuriyet Halk Partisi, adında "halk" olan ama halkın ruhundan gittikçe uzaklaşan bir büyük hikâyenin sahibidir. Hikâyenin başlığı, “İktidara Hazırız!” olsa da, içeriği "Belediyede Ne Kadar Götürürüz?" kıvamına düşmüş görünüyor.
Mesele birkaç kişinin cebini doldurması değil. Mesele, ahlaki çürümenin, umut diye sunulan yapıların içinde de boy vermesidir. Rüşvet deyince yirmi yıl boyunca eleştirilen rakip partiler değil artık sadece; işaret parmağımız kendi gölgemize değiyor.
Belediyeleri “iktidar provası” olarak gören CHP’nin kimi kadroları, o provayı ranta, ihaleye, adam kayırmaya, cukkaya çevirmiş durumda. Kimi başkanlar ve çevreleri, idealleri değil imar planlarını değiştirmiş. Solculuk tabelası altında müteahhitçilik yapılmış. Ve ne acıdır ki, bu manzara CHP'nin kendi içinden çok az kişiyi rahatsız etmiş.
İşte esas skandal budur:
Kendini solcu sanan bir suskunluk, kendini ahlaklı sayan bir kabulleniş!
Rüşvetin bir tarifi vardır; vicdanın yoktur.
Ama artık CHP’nin de bir tarifi var gibi: “Yolsuzluk yaparsan dışlanmazsın, yakalanırsan yalnız kalırsın.”
CHP yönetimi, ortaya çıkan her kirli ilişkide refleks olarak “saldırı var” diyor. Saldırı mı var, aynaya mı bakılıyor, onu sormuyor. “İktidarın yargısı operasyon yapıyor” demek kolay; peki siz neden bu kadar kolay hedef oldunuz? Belediyeyi neden şeffaf yönetmediniz? Kimleri neden hangi makamlara getirdiniz? O çürümeye neden göz yumdunuz?
Bu soruların cevabı yoksa, CHP sadece bir muhalefet partisi değil, bir hayal kırıklığı makinesine dönüşmüştür.
Cumhuriyetin partisi, artık “hesap veren” değil “hesap şaşırtan” oluyorsa, bu sadece siyasi değil, etik bir çöküştür. Ve o çöküş, sadece seçim kaybettirmez; umudu öldürür.
CHP, bu enkazı süpürmek zorundadır. Ama sadece süpürmek değil; aynaya bakmak, sorumluluk almak ve o sorumluluğu kamuoyuna açıklıkla vermek zorundadır. Aksi takdirde, iktidar alternatifi değil, yozlaşmanın farklı bir tonu olmaktan öteye geçemez.
Ve bu millet, aynı kokuşmuşluğu farklı renklerde görmekten artık bıkmıştır.